Sine Büyüka Röportajı

- Söyleşimize derbiyle başlayalım. Süper Lig'in 27. haftasında oynanan Galatasaray-Fenerbahçe mücadelesini bildiğiniz gibi Fenerbahçe 1-0 kazandı. Genel kanı maçta iki takımında iyi futbol oynamadığı yönündeydi. Siz neler söyleyeceksiniz derbiyle ilgili?
Derbiyle ilgili genel görüşe katılmamak mümkün değil. Derbi öncesinde spor yorumcuları ve futbolseverler ikiye ayrılmıştı. Bir taraf her iki takımın da kontrollü oynayarak gol atmaktan çok gol yememeyi düşüneceğini, bu yüzden son zamanların en kısır derbilerinden biri olacağını düşünüyordu. Benim de dahil olduğum diğer taraf ise şampiyonluk adayı iki ezeli rakibin karşılaşmasının sert bir mücadeleye sahne olacağını ve bol gol izleneceğini savunuyordu. Maalesef ikinci grup, öngörümüzde yanıldık. Seyir zevki derbiye yakışmayacak kadar kötüydü. İlk 20 dakikayı bir kenara koyarsak, maçta izlenmeye değer fazla birşey yoktu. Golü atanın kazanacağı bir maç olacağı kısa zamanda belli oldu. Puan kaybetmek istemedikleri bir gecede, izleyicinin seyir zevkini ön plana almadıkları için iki takımı da suçlayamayız tabi ki ama ekran başındaki herkesin az ya da çok hayal kırıklığına uğradığını tahmin ediyorum.

- Derbide en az futbol kadar hakem de konuşuldu. Sizce Cüneyt Çakır nasıl bir maç yönetti?
Penaltıyı verebilir miydi, veremez miydi şeklinde tartışmalar oldu ama Cüneyt Çakır'ın daha önce yönettiği derbileri düşününce bu sefer oldukça başarılı bir maç çıkardığını söyleyebilirim!

- Bu derbi ligde birçok dengeyi değiştirdi. Bursaspor'un kaybettiği haftada önemi 2 kat artmıştı şampiyonluk yarışında. Bu maçın şampiyonluk yarışına nasıl tesir edeceğini düşünüyorsunuz?
Bu maç tabi ki Fenerbahçe'nin elini güçlendirip hem lider Bursaspor'la arasındaki puan farkını azalttı, hem de takipçisi Beşiktaş'la baş başa gelmelerini sağladı. Galatasaray ise şampiyonluk yarışından kopmamış olsa da büyük bir yara aldı ve bir yandan bundan sonra hata yapmaması gerekirken, bir yandan da rakiplerinin puan kaybı yapmasını beklemek durumunda kaldı. Bunlar futbolun güzelliği. Hem Bursaspor'un puan kaybetmesi, hem de derbi, şampiyonluk yarışını iyice kızıştırdı.

- Galatasaray bu sezon Fenerbahçe'ye ikinci kez yenildi. Size göre Ali Sami Yen'deki maçta mağlubiyetin en büyük nedeni neydi?Galatasaray'ın Fenerbahçe'ye karşı aldığı yenilgilerin hatırı sayılır bir bölümünde strese bağlı hataları görebiliriz bence. Galatasaray'ın, Şükrü Saraçoğlu'na ne kadar stresli çıktığı zaten ortada. Eski Galatasaraylı Hasan Şaş'ın Saba Tümer'e yaptığı açıklamalar da bu yönde zaten. Kendi evinde daha rahat olacağını bekliyordum bu sefer ama zannediyorum hem rövanşı almak istemenin baskısı, hem de ligin son haftalarında şampiyonluk yarışı iyice kızışmışken rakibe puan kaptırmama stresiyle yine istedikleri oyunu ortaya koyamadılar. Ayrıca Galatasaray'ın hücumda fazla adam tutmak istemesi, orta alanda boşluklar bırakmasına neden oldu. Fenerbahçe de bu hatayı değerlendirdi.

- Ligin genel tablosuna dönecek olursak; Galatasaray Kasımpaşa maçı sonrası çok büyük avantaj elde etmişti. 5 puanlık bir fark konuşuluyordu. O dönemden sonra Galatasaray son 4 maçta 3 mağlubiyet aldı. Bu periyottaki yenilgileri puan farkındaki rehavete bağlayabilir miyiz?Galatasaray takımının ligde iyi oynamadan çok gol bulduğu maçların sayısı hayli yüksek. Dolayısıyla takımın 'nasıl olsa gol buluyoruz' gibi bir düşünceye kapılmış olma olasılığı da var. Aslında Kasımpaşa maçından sonra Galatasaray'ın kopup gitmesi ve rakipleriyle arasındaki puan farkını iyice açması gibi bir durum söz konusu değildi. Bursaspor bir puanlık farkla ensesindeydi. Diğer rakipler Fenerbahçe ve Beşiktaş'la 5 puanlık fark oluşmuş olabilir ama daha 23. haftada sarı-kırmızılıların bu farkı kapanmaz olarak göreceklerini düşünmüyorum. Sakatlıklar, belki aşırı kendine güven, belki takım içerisinde bazı oyuncuların disiplinsizliği hakkında konuşulanlar ve omuzlarında çok yük olan bazı oyunculardan istenilen verimin alınamaması, Galatasaray'a puan kaybı olarak geri dönmüş olabilir.

- Şampiyonluk şansını Galatasaray açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Hâlâ şampiyonluk potasında olduğunu düşünüyor musunuz?Bir cümleyle özetlersek, Galatasaray bundan sonra puan kaybetmeyip rakiplerinin hata yapmasını beklemek zorunda. Galatasaray bazı oyuncularından istediği performansı alamıyor olabilir ama her şeye rağmen çok kaliteli bir kadroya sahip. Şampiyonluğun uçup gitmesine kolay kolay izin vermeyeceklerdir. Pazartesi akşamı Sivasspor deplasmanından 3 puanla dönmeleri şart. 31. haftada evlerindeki Bursa maçına kadar ligin alt sıralarındaki Diyarbakır ve Manisa'yı mutlaka mağlup etmeleri gerek. Eğer evlerinde Bursaspor'a puan kaybettirirlerse hem en büyük şampiyonluk adayına darbe vurmuş, hem de iyice morallenmiş olurlar. Ondan sonrası ise işleri kolay değil çünkü İstanbul BB ve Gençlerbirliği gibi zorlu deplasmanlara çıkıp Antalyaspor'u ağırlayacaklar. Şampiyonluk şanslarının devam etmesi için önce önlerindeki Sivas, Diyarbakırspor ve Manisaspor maçlarından puan kaybetmeden çıkmaları şart. Ondan sonra zaten potada kalıp kalmayacakları belli olmuş olur.

- Biraz da başkanlık seçimine değinmek isterim. Bildiğiniz gibi 27 Mart'da Galatasaray yeni yönetimini belirledi. Seçim sonucunda Adnan Polat tekrar koltuğa oturdu ve 2 yılda Galatasaray'ın başarısı için mücadele edecek. Sizce bu periyotta Galatasaray'ı nasıl bir dönem bekliyor?Kulübün mali işlerini derinlemesine bilmek mümkün değil ama dışarıya yansıdığı kadarıyla Galatasaray maddi sıkıntılarından arınmaya başlamış gibi görünüyor. Aslantepe'nin devreye girmesi, Riva'ya inşaat izninin çıkması, her şeye rağmen elde kaliteli bir kadro olması Adnan Polat'ın elini rahatlattı. Bu sene ligde istenilen sonucun alınamaması halinde bile, önümüzdeki sezonlarda bu şartlar altında Galatasaray'ın hem ligde, hem Avrupa'da, hem de mali konularda çıkışa geçmemesi için bir sebep yok.

- Eğer Adnan Öztürk seçimi kazansaydı Galatasaray'da ne gibi değişiklikler olurdu? Mevcut yönetimden daha başarılı bir grafik çizeceğini düşünüyor musunuz?Bir benzetme yapmak gerekirse Galatasaray, başkanlık sistemiyle değil parlamenter sistemle yönetilen bir ülke gibi. Kulübün çok köklü bir geleneği var ve şahısların, yönetimlerin bu geleneklere aykırı politikalar izlediğine çok tanık olmuyoruz. Dolayısıyla Adnan Öztürk de seçimi kazanmış olsaydı, üç aşağı beş yukarı mevcut projeleri geliştirerek kulübün başarısı için şu anki yönetim ne yapıyorsa benzerini yapacaktı.

- Turkcell Süper Lig'in şu anki lideri hâlâ Bursaspor. Sizce ligdeki şampiyonluk şansları nedir?
Öncelikle Bursaspor hemen her futbolseverin takdirini kazanmış durumda, tüm takımı sergiledikleri futbol ve gayretleri için tebrik etmek lazım. Rıdvan Dilmen bir keresinde 100% Futbol'da "Anadolu'dan şampiyon çıkacağına hiç inanmadım, Sivas'a bile inanmamıştım ama ilk defa Bursa'ya göz ucuyla bakıyorum" demişti. Bence hem şu an ligdeki konumuna, hem de kalan maçlarına bakıldığı zaman şampiyonluğun en güçlü adayı. Kimileri Anadolu'dan hiçbir takımın şampiyon yapılmayacağı konusunda komplo teorileri üretiyor. Böyle konuşanların bir bildikleri vardır mutlaka ama ben buna inanmıyorum. Eğer Bursa şampiyon olamazsa bunun en büyük nedeni stresi kaldıramamaları ve stres yönetimini iyi yapamamaları olur. Sadece bu sene değil, önümüzdeki senelerde de istikrarlı bir şekilde Bursa'nın üst sıralarda yer alacağını düşünüyorum.

- Bursaspor'un bu başarısının yanı sıra ligin ilk yarısında Kayserispor'un da bir dönem liderlik koltuğunu oturduğunu hatırlıyoruz. Birçok Anadolu kulübü de Türk futbolunda artık ciddi rakipler konumuna geldi. Ligin kalitesini nasıl görüyorsunuz? Yavaş yavaş Avrupa liglerinin seviyesine ulaşıyor muyuz?
Turkcell Super Lig tabi ki kalitesiz bir lig değil. Çok önemli, çok yetenekli oyuncuların top koşturduğu, Avrupa'da önemli başarılar kazanmış ekiplerin mücadele ettiği bir lig. Daha önce televizyonlardan hayranlıkla izlediğimiz isimlerin artık görev yapmakta tereddüt etmediği bir lig. Anadolu takımlarının kendilerine sıklıkla üst sıralarda yer bulması, üç büyük dediğimiz takımların neredeyse hiçbir deplasmana 'kesin kazanırız' düşüncesiyle çıkamaması, ligin alt sıralarındaki Anadolu takımlarının bile zirvedeki isimlere sürpriz puan kayıpları yaptırarak sıralamayı değiştirmesi, ligimize apayrı bir heyecan kattı; orası kesin. Ama hem futbol kalitesi açısından, hem de fiziki şartlar açısından La Liga ya da Premier Lig gibi devlere yaklaşması için daha çok eksiği var.

- Biraz da sizden bahsedelim dilerseniz. Spor hayatınızda nasıl bir noktada bulunuyor?
Spor hayatımın olmazsa olmazı. Hem takip etmeye, hem de kendim düzenli olarak yapmaya çalışıyorum. Futbol kadar basketbol, voleybol ve buz patenini de zevkle izliyorum. Vakit buldukça maçlara gitmeye özen gösteriyorum. Arkadaşlarla toplanıp hep beraber maçlara gittiğimizde çok eğleniyoruz. Ayrıca sık sık toplanıp Euroleague F4'u ya da NBA play-offlarını beraber izliyoruz. Spor hem işimiz, hem eğlencemiz, hem de sosyalleşme aracımız. Ben de düzenli olarak aksatmadan haftada 4-5 gün sporumu yapar, düzenli olarak yüzerim. İnsanın psikolojisine müthiş pozitif etki yapıyor.

- Herkesin de bildiği gibi babanız Türk sporunun en önemli isimlerinden birisi. Herkesin saygı duyduğu, değer verdiği bir isim. Sporun içinde yer almanızda size manevi olarak nasıl bir desteği oluyor?
Güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Babam aslında bu işe başlamamı hiç istemedi ve beni karşısına alıp nedenlerini de uzun uzun anlattı. Ama ben kararımı verip spor spikerliğine başladığım günden itibaren de desteğini hiç esirgemedi. Babam beni en ağır ve en objektif şekilde eleştiren kişidir. Yanlış bir şey yaptığımda, saçımı başımı dahi beğenmediğinde hemen uyarır. Başarılı bulduğu zamanlarda da mesaj atar, güzel sözlerle motive eder, moral verir. Maçları onunla ve erkek kardeşimle beraber izlemek her zaman zevktir. Ayrıca kendisini sorularımla çok bunaltmışlığım olmuştur. Bir kere kızım, işim var dememiş, sabırla anlatıp izah etmiştir. Onun kadar bilgili ve bu sektörde olup bitenleri de yakından bilen bir babaya sahip olmak, tabi ki benim için büyük şans.

- Futbol ülkemizde birçok insan için çok önemli bir eğlence. Bazen bu eğlence abartılarak fanatikliğe dönse de hayatımızda vazgeçilmez bir yere sahip. Sizin futbola bakış açınız ve hayatınızdaki önemi nedir?
Futbol benim için her şeyden önce iş. Eskiden hobimdi. Artık işim olduğu için daha farklı ve daha profesyonel bir gözle izliyorum karşılaşmaları. Ayrıca bir sosyalleşme aracı da. Maçlara gitmek, arkadaşlarla toplanıp maçları beraber izleyerek pozisyonlar üzerinde tartışmak büyük keyif. Maalesef bazı insanlar hayatlarındaki birtakım eksiklikleri futbolla doldurunca ve aidiyet duygusunu sağlıksız boyutlara taşıyınca, iş fanatikliğe varıyor. Çok şükür ben bu işi yaparken de yapmazken de her zaman o noktaya çok uzak oldum. Etrafımdaki insanlar da öyle...

- Türk spor kanallarında bildiğiniz gibi her geçen gün bayan sunucu sayısı artıyor. Bayanlar spora ve futbolun içine daha da giriyor. Bu durum herkes tarafından memnuniyetle karşılanıyor ve spor kanallarının da bu sayede renklendiği söylenebilir. Sizin bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Kadınları spor kamuoyu kolay kabullenmedi. Daha doğrusu bu sektörde, kadınlara hala saygı duymakta zorlanan erkekler var. Uzun süre konu mankeni olarak görüldük ve kendimizi kanıtlamak için canımızı dişimize takmamız gerekti. Erkekler 1 çalışırken, bizim 11 çalışıp aynı saygıyı göremediğimiz zamanlar oldu. Sadece görsellik nedeniyle, spor haberlerini renklendirmemiz için bir süre ekranda yer aldık belki ama zamanla bu algı değişti. Sadece haber okumakla kalmadık, programlar yapmaya, güzel söyleşilere imza atmaya, yazılar yazmaya başladık. Kadınların niceliği ve niteliği arttıkça, bu önyargılar ortadan kalktı. Kadın meslektaşlarımın çoğunun bilgi birikimleriyle bulundukları yeri sonuna kadar hak ettiklerini ve ekrana zarafet kattıklarını düşünüyorum.

- Tekrar Galatasaray'a dönmek istiyorum. Devre arasında çok önemli transferler yaptı tıpkı sezon başında olduğu gibi. Bunlara rağmen beklenen performansı bir türlü yakalayamadı. Size göre bu kadar çok yıldız transferin yapılması takımı olumsuz mu etkiliyor?
Yıldız oyuncular eşittir büyük takım gibi bir formülün geçerli olmadığını tüm futbolseverler kabul eder. Galatasaray da buna örnek teşkil ediyor. Ama Lucas Neill, Jo Alves Da Silva, Giovani Dos Santos gibi isimler takıma devre arasında geldiler ve ne kadar yetenekli oyuncu olurlarsa olsunlar, uyum süreci denen bir durum var. Yeni bir kültüre, dilini konuşmadıkları yeni bir ülkeye, yeni takım arkadaşlarına, her şeyden önemlisi de yeni bir hoca ve o hocanın oturtmaya çalıştığı sisteme ayak uydurmaları kolay değil. Üstelik basın ve taraftar da bu konuda sabırsız davranabiliyor. Bu da üzerlerine ekstra bir yük bindiriyor. Tabi bir de Türkiye'de oyuncu alınırken genelde sadece saha içerisinde yaptıklarına bakılıyor, saha dışarısındaki davranışları göz ardı ediliyor. Bakınız Jo, bakınız Lincoln. Bu da sonradan takıma olumsuz geri dönüyor. Takım içerisinde alınan ücretlerde de dengesizlik varsa buradan huzursuzluk da doğuyor. Dolayısıyla transferleri çok iyi düşünerek ve dozunda yapmak lazım. Ayrıca çok uzun vadeli bir çözüm olsa da altyapıya biraz daha önem vermek ve Türk oyuncu sayısını belli bir rakamın altına düşürmemekte fayda var bana göre.

- Rijkaard'ın Galatasaray'a aşılamak istediği sistem ve oynatmak istediği futbol konusunda takım sizce ne aşamada? Belirli bir mesafe katledildiğini düşünüyor musunuz?
Rıjkaard'ın futbol anlayışını ve oturtmaya çalıştığı sistemi çok beğeniyorum. Uzun toplarla ileriye çıkmak yerine ayağa pasla süratle ilerleyen mücadeleci ve seyir zevki yüksek bir takım kurmaya çalışıyor. Bir süre bunu başarır gibiydi takım. Klasik 4-3-3 sistemi içerisinde çok pas yapan, ofansif, etkili olamadığı karşılaşmalarda bile rahat gol bulan bir Galatasaray vardı bir süre ama bu kez de savunma çok aksadı. İlk yarıdaki Eskişehirspor maçından sonra sakatlıklar da devreye girince, savunma zaafına gol yollarındaki üretkensizlik de eklendi ve takım üst üste puan kayıpları yapmaya başladı. Şimdi yeni transferler ve Baros'un da takıma dönmesiyle Rijkaard'ın eli rahatladı ama bu sefer de oyun kurucu mevkiinde istediği üretkenliği bulamaz hale geldi. Aslında fikir var ama zikir nedense tam istendiği gibi olmuyor. Bireysel performanslar da beklentilerin altında ama en azından oyuncular kendilerinden ne istendiğini anladı. Bunu sahaya yansıtma konusunda ise eksik olsalar da çaba sarf ediyorlar. En azından takıma belli bir anlayış oturdu diyebiliriz.

- Son olarak da derbi haftası Galatasaray bir büyüğünü, eski başkanını, Özhan Başkan'ı kaybetti. Galatasaray'da 6 yıl boyunca başkanlık yapmış bir isim camiadan ayrıldı. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Özhan Canaydın beyefendi bir insandı. Hatta kimileri için fazla beyefendiydi. Galatasaray Kulübü başkanlığını hayatında yaptığı en önemli iş olarak gördü ve buna uygun olarak bu titri büyük bir zarafetle taşıdı. Ben de kendisini tanıma şansına erişenlerdenim. Galatasaray'dan bahsederken gözlerinin nasıl parladığına bizzat tanık oldum. Ayrıca ciddi görüntüsünün altında ne kadar sıcak ve esprili bir insan yattığına da şahit oldum. Başkanlık döneminde sportif nedenlerle eleştirildiği dönemler olmuştur ama aklıselim bütün taraftarlar her zaman kendisine büyük saygı ve sevgi duymuştur. Zaten Fenerbahçe'nin Manisaspor maçı öncesinde, üstelik derbi yaklaşırken ve tansiyon hayli fazlayken ezeli rakiplerinin vefat eden başkanına gösterdiği saygı, dünyada sahip olunması en zor şey olan 'adamlık' sıfatının içini nasıl sonuna kadar doldurduğunu gözler önüne serdi. Gerçekten vefatına çok üzüldüm. Ama Galatasaray kulübü, böyle bir başkana sahip olduğu için çok şanslı. En azından bununla avunabilirler.

Yorumlar

Popüler Yayınlar