Matbaanın İcadı: Doğu ile Batı Arasında Bilginin Demokratikleşmesine Yolculuk
Avrupalılar günümüzde her yerde bulunan kağıt materyalini İspanya'da 'Moors' adını verdikleri Müslüman Mağriplilerden öğrenmişti. İlginç bir biçimde Hıristiyan keşişler el yazması eserlerini koyun, keçi ve buzağı derilerinden üretilen pahalı parşömenler üzerine yazmaya devam ettiler. Ancak Avrupa'da orta sınıfa mensup olan ve alım-satım işleriyle uğraşan noterler ve tüccarlar, kağıtları kendi işleri için kusursuz bir vasıta olarak görüp kullanmaya başladılar. 14. yüzyılın sonlarında Ulman Stromer ismindeki bir Alman girişimci, Alplerin kuzeyindeki Nuremberg kentinde ilk kağıt fabrikasını yürürlüğe geçirdi. Bilindiği gibi, aslında kağıdın ilk mucidi Çinlilerdi ve Chicago Üniversitesi'nde araştırmalar yapan ve yakın bir tarihte hayatını kaybeden meşhur Sinolog Tsien Tsuen-Hsuin'in belirttiği gibi, bu icadın batıdan doğuya doğru yolculuğu Araplar üzerinden adım adım takip edilebilirken, matbaada aynı açıklık söz konusu değildi. Gerçekte bizim bildiğimiz, matbaayı Almanya'nın Mainz kentinde yaşayan soylu bir kuyumcu olan Johannes Gutenberg 15. yüzyılın ortalarında icat etmişti. Ancak Çinlilerin bu hususta çok ciddi kanıtları var ve dünya tarihindeki dört büyük buluşu (barut, kağıt, matba ve pusula) kendilerinin gerçekleştirdiklerine inanıyorlar. Peki ama gerçekte matbaayı kim icat etmişti?
"Matbaa Avrupa'da bilinmeden önce Afrika'nın yanı sıra Orta ve Batı Asya'da ortaya çıkmıştı. Kitaplar, gravürler, tekstil ürünleri ve oyun kartları ağaç blok baskı yöntemiyle üretilmişti ve bu teknik Gutenberg'den önce de Avrupa'da bilinen bir şeydi. Avrupa tipografisi ve Çin matbaası arasında henüz doğrudan bir ilişki kurulmamış olmasına karşın Avrupalıların geliştirdiği tekniklerin Çinli temelleri olduğuna dair bazı iddialar söz konusudur. Bazıları erken referanslara, bazıları da doğuyla batı arasındaki yakın bağlantılara, özellikle de Avrupalıların tipografiyi icat ederken istifade ettiği Çinli temellerin öğrenilmesini sağlayan Moğol fetihlerine bağlı koşullara dayanmaktadır."
Dünya üzerindeki en ilkel matbaa taş, metal ve tahta gibi malzemeleri oyarak elde edilen kalıplar vasıtasıyla üretilen belge ve kitaplardır. Bu belge ve kitaplar üretilirken başvurulan yöntem woodblock printing, yani ağaç blok baskı olarak adlandırılmaktadır. Bu yöntem matbaanın en ilkel şeklini oluşturmaktadır. Tekniği daha iyi anlayabilmek için Unesco tarafından yayınlanan küçük bir belgesele göz atalım.
British Library'e göreahşap blok baskı yöntemiyle üretilen en eski matbu eser Budist bir dinsel metnin kopyası olan ve miladi takvime göre 11 Mayıs 868 olarak tarihlenen Çince yazılmış Elmas Sutra'dır. Elmas Sutra ilk olarak Çin'in kuzeybatısında -4. ve 14. yüzyıllar arasında önemli bir Budist merkezi olan- Mogao Mağaraları'nda bulunmuş ve arkeolog Marc Aurel Stein tarafından 1907 yılında satın alınarak İngiltere'ye getirilmiştir.
Elmas Sutra'nın sonunda yer alan kolofona ait bir görüntü.
Şöyle diyor Tsien-Hsuin: "Baskısı tamamlanmış ilk kitap muhtemelen 1907'deki ikinci seferinde Stein tarafından Dunhuang'da keşfedilen 868 tarihli ünlü Elmas Sutra'dır. Toplam uzunluğu 7½ feet olan rulo formundaki bu kitap yedi adet beyaz kağıttan yapılmış ve bir tomar oluşturmak için birbirine yapıştırılmıştır. Her bir sayfa 2½ uzunluğunda ve 10½ inç genişliğindedir. Metin Kumarjiva'nın (ö. 413) Vajracchedikâ Prajnâ Paramita isimli eserinin Sanskritçe'den Çince'ye çevrilen tamamlanmış bir versiyonudur. (Tsien-Hsuin, a.g.e., s. 151)
Peki ama Japonya ve Kore'de de benzer teknikler uygulanıyor. Matbaa ilk olarak orada icat edilmiş olamaz mı? Elmas Sutra'nın orada bulunan eserlerden farkı nedir? Tsien-Hsuin şöyle devam ediyor: "Hem ön parçadaki resim hem de metindeki kaligrafi, Japonya ve Kore'de veya Gutenberg öncesi Avrupa'da bulunanlardan daha rafine, kesme ve baskıda oldukça gelişmiş bir teknik göstermektedir. Rulonun sonunda bir kolofon (kitapla ilgili bilgi veren kişi) şöyle diyor: 'Hsien-thung'un (+868) dokuzuncu yılının dördüncü ayının on beşinci gününde, Wang Chieh bunu ebeveynlerine kutsamalar, evrensel bölüşüm için saygıyla yaptı.' Bu, bugün tam kitap formatında açıkça tarihli en erken basımdır." (Tsien-Hsuin, a.g.e., s. 151)
Peki ama matbaanın icadına ilişkin temel problem nereden kaynaklanıyor? Matbaayı Çinliler mi, yoksa Almanlar mı keşfetti? Bu sorunun cevabını The Invention of Printing in China and Its Spread Westward adında bir kitap yayımlayan Thomas Francis Carter'da bulmaya çalışıyoruz. Şöyle özetliyor: "Avrupa, matbaanın icadının tarihini tipografinin icat edildiği tarihle hesaplıyor ve ahşap blok baskı yöntemini matbaanın oluşum evresinde bir o kadar önemli addediyor. Uzak Doğu ise ahşap blok baskı yönteminin başladığı tarihi matbaanın icat edildiği tarih olarak hesaplıyor ve devşirilebilir harf yönteminin icadını o kadar da mühim olmayan bir keşif olarak görüyor."
Carter'a göre mesele ideografi ve alfabe arasındaki farklılıktan kaynaklanıyor. Avrupa'nın yazıda kullandığı diller bir alfabeye dayanıyor. Bu nedenle onlar için tipografinin icadı, matbaanın icadının ta kendisidir. Uzak Doğu'nun kullandığı diller ise 40.000'den fazla birbirinden bağımsız sembole dayanıyor.
Ahşap blok baskı hakkında bilgi sahibi olduğumuza göre, şimdi onun kökenleri ve ortaya çıkış tarihiyle alakalı problemleri çözmeye çalışalım. Carter, eserinin VI. bölümünü bu soruyu yanıtlamak için ayırmış. Bu tekniğin ortaya çıkışını Çin'de hüküm süren T'ang Hanedanı (618-907) ile özdeşleştiriyor ve hanedanın ilk imparatorlarının edebiyat, sanat ve din bilginlerinin hamisi (koruyucusu) olduğunu dile getiriyor. Bir örnek vererek T'ai Tsung (627-649) zamanında imparatorluğun başkentinde 200.000 ciltten oluşan bir kütüphane kurulduğunu ve resim alanında Çin'in başarılarının en yüksek seviyeye çıktığını belirtiyor. Çin'de bu 'altın çağ'ın son zamanlarında, Budist manastırlarındaki gizli kitapların ve metinlerin çoğaltılması için çok çeşitli cihazların geliştirildiğini dile getiriyor.
"Çin dehasının bu altın çağında, Çin'in Budist manastırlarında kutsal kitapların ve metinlerin yeniden çoğaltılması için çok çeşitli araçlar geliştiriliyordu - Bu durum, 'altın çağın son zamanlarından bir süre önce ortaya çıkmış ve blok baskının doruk noktasına ulaştığı bir keşfe öncülük etmiştir." diyor Carter. (Carter, The Invention of Printing in China, s. 29)
Carter'a göre bu icadın en önemli örneklerini Dunhuang'da yer alan mağaradan öğrenebiliyoruz. Mogao adındaki bu mağaralarda Budizm inancına ait erken dönem kayıtları yer alıyor ve burada yalnızca taş kitabelerden oymalar değil, aynı zamanda kalıplar ve mürekkep kurutma tozları, baskılı tekstil ürünleri, mühürler, mühür izleri ve büyük miktarda Buda'nın küçük damgalı figürleri yer alıyor. Budistler kendilerine ait en önemli kitabı, Elmas Sutra'yı işte burada ahşap blok baskı yöntemiyle kopya etmişlerdi. (Carter, The Invention of Printing in China, s. 29-30)
Çin Matbaacılığında Yaşanan Gelişmeler
İngilizce'de movable type olarak adlandırılan devşirilebilir (hareket ettirilebilir) ahşap karakterlerin icat edilmesi Çin matbaacılığında yaşanan önemli bir gelişmedir. Bu yöntemle Çin alfabesindeki her bir sembolün ahşap veya metal bir tabaka üzerinde oyularak hareket ettirilebildiğini ve mürekkeplenerek bir kağıdın üzerine basıldığını düşünün. Peki bu ne zaman gerçekleşiyor? Eğer Wikipedia'daki makaleye göz atarsanız Kuzey Song Hanedanı döneminde yaşamış Çinli zanaatkar Bi Sheng'in adının geçtiğini göreceksiniz. Yani 11. yüzyıl, devşirilebilir ahşap karakterlerin icadının gerçekleştiği yüzyıl olarak belirtilmiş. Ancak sinolog Tsuen-Hsuin,Bi Sheng'in kullandığı materyalin (porselen) baskı için uygun olmadığını belirtiyor ve kendisinden önce böyle bir yöntemin halihazırda denenmiş olma ihtimali üzerinde duruyor. (Tsuen-Hsuin, a.g.e., s. 205) Tsuen-Hsuin, gerçek anlamda devşirilebilir ahşap harf karakterlerinin geliştirilmesinde Anhui'de yaşayan Wang Zhen (1290-1333) isimli bir yargıcın önemli bir rol oynadığını belirtiyor. Ona ait Nung-Shu isimli eserinde bu süreci şöyle dile getirmiştir:
"Ancak bu zamanlarda hem daha kesin hem de daha elverişli sonuçlar veren bir yöntem var. Bir dizgicinin formesi ahşaptan yapılır. Çizgileri işaretlemek için bambu şeritleri kullanılır ve harflerle bir blok oyulur. Blok daha sonra her harf ayrı bir parça oluşturana kadar küçük bir testere ile kareler halinde kesilir. Bu müstakil harfler, dört tarafın tamamında bir bıçakla bitirilir ve tam olarak aynı boy ve boyuta gelene kadar karşılaştırılarak test edilir. Daha sonra tipler [formun] sütunlarına yerleştirilir ve hazırlanan bambu şeritler aralarına bastırılır. Formda tüm harfler ayarlandıktan sonra, harflerin mükemmel bir şekilde sağlam olması ve hareket etmemesi için boşluklar tahta tapalarla doldurulur. Harfler kesinlikle sıkı olduğunda, mürekkep lekelenir ve yazdırma başlar."
Bu aydınlatıcı alıntıdan sonra tekniği daha iyi anlamak için aşağıdaki videoya bir göz atabiliriz. Çin merkezli haber kanallarından biri olan CCTV'nin hazırladığı bir belgeselde Çin'in Zhejiang bölgesindeki bir zanaatkarın yanına gidiliyor ve orada bu yöntemle üretilmiş sayfalar ve daha sonra bu sayfaların birleştirilerek kitaba dönüştürülme süreci tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Kısacası, bu türden bir matbaacılığın bugün halen Çin'de sürdürülmeye devam ettiğine tanıklık ediyoruz. Ancak unutulmaması gereken bir husus var. Çin'de bu türden yapılan baskıların ardından sayfalar bildiğimiz türden ciltlenme işlemine tabi tutulmuyor. Bir rulo şeklinde katlanarak tomar haline getiriliyor ve raflarda saklanıyor.
Peki ama hangisinin kullanımın daha yaygın? Bu soruyu Carter'a yönelttiğimizde şöyle cevap veriyor:
"Onlar (Çinliler) için, kitapların son yıllardaki büyük toplu baskıları yapılana kadar, devşirilebilir harf yöntemi nadiren pratik veya ekonomik karşılanıyordu. Herhangi bir ülke için matbaanın icadı ulusun kendisinin icadı olarak addediliyor. Çin, devşirilebilir harf yöntemini icat etti, Kore ve Japonya ise bunları bolca kullandı. Henüz bir alfabeye uygulanmamışken kırk bin işaretten oluşan bir dile tipografiyi uygulayan mucitlerin cesareti takdire şayan. Ancak Sung döneminin Rönesans'ının dayandığı matbaa, hem nitelik hem de nicelik olarak Uzakdoğu'da her zaman hakim olan matbaa ahşap blokla yapılan baskıdır. Ksilografinin veya başka bir deyişle blok baskının icadı Çin için gerçekten önemli bir buluştur."
Peki Çinliler arasında ahşap blok baskı yönteminin kullanımını yaygın mıydı? Carter ekliyor:
"Erken dönemdeki ahşap blok baskı yöntemi Çin'de de aynı şekilde kaba olarak görülüyordu. Bununla birlikte, tür olarak bir değişiklik olmadan mevcut yöntem daha iyi bir ahşap blok baskı biçimi ile değiştirildi. Blok baskının başlamasından bir yüzyıl veya daha fazla bir süre sonra sanatı geliştiren ve yeni kullanımlara sunan Feng Dao, genellikle Çinliler tarafından matbaanın mucidi olarak kabul edilir ve ona Çin tarihinde hemen hemen Gutenberg'in Avrupa'da sahip olduğu şöhrete eşdeğer bir konum atfedilir. Onun zamanlarından bu yana matbaa güzel bir sanat haline geldi."
İlkel Matbaalar Avrupa'ya Nasıl Ulaştı?
Tsuen-Hsuin, matbaanın muhtemelen ilk olarak Çin'den Doğu Türkistan'a geçebileceğini düşünüyor. Öncelikle matbaanın Avrupa'ya nasıl ulaştığı sorusuna bir cevap bulmaya çalışıyor ve şöyle diyor:
"Turfan olarak da bilinen bu bölge (Doğu Türkistan) 6. yüzyıldan sonra Türk kabileleri tarafından işgal edildi ve yaklaşık bir yüz yıl kadar sonra Çin hakimiyetine geçti. Ancak 8. yüzyılda Turfan, yaklaşık 500 yıl sürecek ve nihayetinde 13. yüzyılın başlarında Moğollara boyun eğecek bir başka Türk kabilesi olan Uygurlar tarafından ele geçirildi. Uygurların hakim olduğu dönemde Turfan, farklı etnik unsurların ve kültürlerin bir araya geldiği bir bölge olarak karşımıza çıkıyor ve bu durum bölgeye gerçekleştirilen keşif seferleriyle doğrulanabiliyor. Çin'in kuzeybatısında yer alan Dunhuang Mağaları'nda keşfedilen ve blockprinting yöntemiyle üretilen belgeler Çince, Uygurca, Sanskritçe, Tangutça, Tibetçe, Moğolca ve Eski Türkçe'ye dair benzersiz örnekler sunuyor. Bu belgelerin çoğunluğu dini metinler ve ticari kayıtlardan oluşmaktadır. Uygurlara ait matbu baskılar Soğd alfabesiyle yazılmış Budist metinlerin tercümelerini içermektedir ve bu metinlerin tanıtım yazıları nadiren Uygurlu alimler tarafından hazırlanmıştır. İlginç olan şudur ki, bazı kitapların Çin alfabesiyle yazılmış başlıkları ve sayfa numaraları vardır ve bu durum onların ahşap blokları hazırlarken Çinli zanaatçılara başvurduklarını gösteriyor. Çin kitapları da çoğunlukla başlıkları büyük harflerle yazılmış ve rulo şeklinde katlanarak ciltlenmiş Budist sutralarından oluşmaktadır." (Tsuen-Hsuin, a.g.e, s. 304)
Tsuen-Hsuin şimdi de matbaanın Avrupa'da tanınırlığına ilişkin şu değerlendirmeleri yapıyor:
"15. yüzyılın ortalarında Avrupa'da tipografi kullanımından, yani muhtemelen Gutenberg'in keşfinden bir yüzyıl kadar önce, çeşitli türlerde matbu eserler orada yer alıyordu. Bunlar arasında oyun kartları, baskılı tekstil ürünleri, dini resimlerin baskıları, ve blok kitaplar vardı. Tüm bunların kopyası için ahşap blok yöntemi kullanılmıştı. Oyun kartları, kuşkusuz Doğu'da erken ve yaygın kullanımları nedeniyle Avrupa'da ortaya çıkan en eski blok baskı örneklerinden biriydi. Kart oyunlarından bahsedecek olursak, kitaplar kağıt rulodan sayfalara dönüştüğü zaman kart oyunları 9. yüzyıldan önce Çin'de yaygındı ve Haçlı Seferleri'nden önce Asya kıtasının çoğuna yayıldılar.
1400'lü yıllara ait Turfan yakınlarında bulunan Çin oyun kartları (Museum für Völkerkunde, Berlin)
Peki ama Avrupa'ya nasıl gelmişti bu kart oyunları? Tsuen-Hsuin şöyle devam ediyor: "Muhtemelen Avrupa'ya Moğol orduları, tüccarlar ve gezginler tarafından 14. yüzyılın başlarında getirilmişlerdir. En eski görünümleri 1377 yılında Almanya ve İspanya'da, 1379'da İtalya ve Belçika'da ve 1381'de Fransa'dadır. Çünkü kart oyunları toplumun tüm katmanlarında oynandığı için popülerlikleri oyun kartlarının büyük miktarda yeniden üretilmesini gerektirdi. Ancak kumar çılgınlığı hükümet ve dini yetkililer tarafından ekonomik ve ahlaki gerekçelerle yasaklanmasına neden oldu." (Tsuen-Hsuin, a.g.e., s. 309-310)
Benzer bir soruyu Carter'a yöneltiyoruz. Bu türden baskılar Avrupa'da bilindiğine göre popülerliği ne durumda? Cevabı şu oluyor: "Ahşap blok baskı Avrupa'da aşağı yukarı kaba bir sanat olarak görülüyor. Bilim insanlarının dikkatini az çeken, sıradan insanlar arasında bir sanat... Gutenberg'in daha uygun eseri ortaya çıktığında bu kaba sanat doğal olarak sona erdi.
Dolayısıyla Çinlilere ait bu ilkel baskı tekniğinin matbaa makinesinin icadından önce Avrupa'da halihazırda kullanımda olduğu biliniyor. Şimdi de biraz Çin'de olup bitenlere göz atalım.
Tsuen-Hsuin,Wang Zhen'in ziraatle alakalı hacimli eserinin ahşap blok baskılı olarak çıktığını ifade ediyor ve ekliyor:
"Bununla birlikte devşirilebilir ahşap harf karakterlerini kullanarak 60,000 karakter içeren bir gazetteer (coğrafi sözlük) bastılar ve bir aydan az bir sürede 100 nüshasını kopya ettiler. Wang Chen'in Çin matbaacılığına başlıca katkıları, basit mekanik cihazlarla dizginin hızını arttırması ve kendi türüyle basılan kitapların hiçbiri hayatta kalmamasına rağmen, ahşap hareketli türlerin sistematik düzenlemesinin bir kaydını bırakmasıydı."
Peki sonra ne oldu? Tsuen-Hsuin şöyle devam ediyor:
"Wang Chen'in girişiminden 20 yıl sonra, Ma Chheng-Te isminde bir hakim Ta Hsüeh Yen başlıklı klasik bir tefsir yayınladı. O ve diğer kitaplar 100,000 hareketli karakter kullanılarak yayımlandı. Kullanılan malzemeden kayıtta bahsedilmemesine rağmen ahşap olduğu varsayılmaktadır."
O yıllarda Çin'de Ming Hanedanı (1368-1644) hüküm sürüyordu. Peki ama onların bu keşiften haberi var mıydı? Bu yeni icadı nasıl karşıladılar? Tsuen-Hsuin şöyle devam ediyor:
"Ming hükümetinin ahşap tipte baskı yaptığına dair çok az sicilimiz var, ancak cihaz yerel hükümdarlar ve diğer katipler tarafından oldukça iyi karşılandı. En az iki Ming prensi, irili ufaklı karakterleri olan çeşitli taşınabilir türde baskılar yaptırmış. Örneğin Shu prensi, 1541'de Sung şairi Su Chhe'nin edebi koleksiyonunu yayımlatıyor. Bir başka prens, bir Yuan yazarının batıl inançlara karşı yazdığı bir kitabı ilavesiyle birlikte 1541'de yayımlatıyor. İkinci prens daha önce kafiyeli bir sözlük de bastırmıştı. Ahşap türünü kullananlar arasında Nankin, Suzhou, Chhangchow, Hangchow, Wenchow, ve Foochow'daki yerel hükümet ofisleri, yerel akademiler, aileler ve ticari katipler de var. Bunların yayımlattığı eserlerin türleri roman, sanat, bilim, teknoloji ve özellikle de aile sicilleri ve resmi gazeteler şeklinde çok çeşitli alanlarda değişiklik gösteriyor." (Tsuen-Hsuin, a.g.e., s. 208-209)
Tüm bu meseleler açıklığa kavuşturulduktan sonra Carter'a şu soruyu yöneltiyoruz: Sonradan geliştirilen devşirilebilir harf yöntemi, neden ahşap blok baskının yerini alamadı? Carter şöyle cevaplıyor:
"Devşirilebilir harf karakterlerinin blok kitabın yerini almayı asla başaramamasının bir nedeni, Çin'in güzel sanatlar olarak kaligrafi sevgisidir. Yazıda olduğu kadar resim yapımında da ahşap oymacılığı sanatı, özellikle Japonya'da çok yüksek bir mükemmellik derecesine ulaştı. Ahşap bloklardan baskının icadı bu nedenle Çin'de matbaanın icadı oldu. Miktar üretiminin Çin kültürünü büyük ölçüde dönüştürdüğü bir buluş bu. Kalite açısından Çin'in en iyi kitaplarını üreten bir buluş."
Tipografiyi Kundaklamak
Münster Katedrali'nin dekanı Bernard von Mallinckrodt 200 yıl sonra böyle tanımlıyor Gutenberg'in keşfinden 1500'lere kadar olan 'incunable' dönemini. (Steinberg, Five Hundred Years of Printing, s. 3) Avrupa'da kağıt üretimi alıp başını giderken, 15. yüzyılda Mainz'da soylu bir kuyumcu ailesine mensup olan ve siyasi sebeplerle Strasbourg'da sürgünde bulunan bir başka Alman girişimci Johann Gutenberg, memleketine döndüğünde kendi icat ettiği baskı makinesiyle kitap üretmeye başladı. Steinberg'in Five Hundred Years of Printing isimli eserinde bahsettiğine göre, onunla aynı dönemde Avignon, Bruj ve Bologna gibi şehirlerde yaşayan mucitler yapay bir script oluşturmakla ilgileniyordu. Yani Avrupa'daki iklim, böyle bir girişim için epey müsaitti. Gutenberg 1444-1448 yılları arasında Mainz'a geri döndü ve aynı şehirde yatırımla ilgilenen Johannes Fust isimli bir hukukçudan 800 gulden borç aldı. Kısa bir süre sonra Fust, kitap üretimine ortak olmak için yatırımını artırdı ve Gutenberg'e 800 gulden daha borç verdi. Ancak daha sonra Fust, bu keşfi engellemek istedi ve Gutenberg'in projesini Fust'un hizmetinde olan Gernsheimlı Peter Schöffer isminde bir yatırımcı üstlendi. Bu sırada ismi bilinmeyen bir matbaacı takvim, Papalı boğa, Latin grameri ve buna mukabil düşük etki gösteren bazı basımlar gerçekleştirdi.(Steinberg, s. 4)
Gutenberg'in inşa ettiği baskı makinesi
Gutenberg'in amacı, parşömen üzerine İncil'in 35 adet kopyasını basmaktı. Diğer baskıları ise el yapımı kağıtların üzerine basmayı hedefliyordu. Alman mucit bu amacına ulaştı ve icat ettiği makineyle İncil'in ve 13. yüzyılın meşhur sözlüğü olan Catholicon'un basımını gerçekleştirdi. Daha çok baskının yapılması daha çok kağıt üretimini gerektiriyordu. Bu nedenle Avrupalılar kağıtların yapıldığı fiberler için gerekli olan kağıt hamuru kaynaklarına yöneldiler ve üretimi artırarak daha çok kitabın basılmasını sağladılar. (Johathan M. Bloom, Paper Before Print, s. 1-2)
Avrupa'da Geliştirilen Matbaa ile Çin'deki Matbaalar Arasındaki Fark Nedir?
Gutenberg'in matbaa makinesindeki iç vidalı pres
James C. Moran The Development of the Printing Press başlıklı bir makalesinde bu konuyu şöyle izah ediyor: "İki inovasyon Avrupa'nın 15. yüzyılın ortasında icat ettiği matbaayı Çin matbaasından ayırt ediyor. Birincisi Gutenberg'in kabartma harfleri kalıba dökmek için tür-şekillerini (tipografiyi) icat etmesi, böylece kelimelere ve cümlelere dönüştürülebilme özelliği kazandırması ve bir baskı yüzeyi oluşturmak için birbirine kilitlemesi; diğeri ise aynı metinleri niceliksel olarak basmak için kullanılabilecek iç vidalı presin makineye uyarlanması." Moran sözlerine devam ediyor: "Evlerde, tarım makinelerinde ve ticarette kullanılan nesneye benzeyen vidalı pres Gutenberg tarafından hafife alındı ve icat edeceği matbaa makinesi için bir enstrüman aradığında seve seve benimsendi. Gutenberg'in dahil olduğu bir duruşmada Konrad Saspach ismindeki bir ahşap tornacısı Gutenberg'in ortaklarından biri olan Andreas Dritzehen'in aralık 1438'de meydana gelen ölümünden sonra bir matbaa makinesi inşa etmeye başladığına yönelik ifade verdi. Söz konusu matbaayı inşa etmesi üç hafta sürdü. Belgelerden anlaşıldığı kadarıyla arkadaşının ölümünün yasını tutan Gutenberg, ortaklık haricinde matbaanın kimseye gösterilmediği konusunda emin olmak istiyordu. Ancak o anda özel bir şey bulduğunun farkına vardı. Saspach vidalı presin nasıl yapıldığını biliyor olmalıydı, ancak nesnenin özel yönleri muhtemelen Gutenberg'in kendisi tarafından önerilmiş olmalıydı. Bu nedenle bu iki adam matbaa makine endüstrisinin ataları olarak düşünülebilir."
Matbaanın Etkisi
15. yüzyılın ilk çeyreğinde okuma-yazma bilen dindar bir Hıristiyan köylüsü olsaydınız ve bir İncil veya dua kitabı satın almak için Venedik'te, Paris'te veya Floransa'da bir kitapçı dükkanına gitseydiniz, müstensih keşişlerin elleriyle saatlerce uğraşarak hazırladığı o kitapları satın almak için epey bir ücret öderdiniz. Matbaanın en önemli işlevi, basım maliyetlerini düşürerek kitapları düşük sınıftaki bir köylünün dahi uygun fiyatlardan satın alabileceği seviyelere düşürmek olmuştur. Bir örnek vermek gerekirse, 1450'lere kadar Avrupa'da 30.000'den daha az kitap bulunuyordu. 1500'lere gelindiğinde ise Avrupa'da 200'den fazla şehirde matbaa vardı ve akademisyenler 50 yıllık periyotta Avrupa'daki kitap sayısının 8.000.000 ila 20.000.000 arasında olduğunu tahmin ediyor. İskoç tarihçi Thomas Carlyle'in, Gutenberg hakkında "Hareket ettirilebilir türden bir makine sayesinde müstensihlerin işgücünü azaltan, bütünüyle demokratik bir dünya yaratan ilk kişi Gutenberg'dir. Matbaa sanatını icat eden kişi odur." yorumunda bulunması hiç de haksız sayılmaz. (Timelines of History, s. 154)
Avrupalı tarihçiler matbaanın tarihini üç bölüme ayırmaktadır. Birincisi 1450-1500 yıllarında matbaanın oluşumuna ve başlangıcına tanıklık eden yaratıcı yüzyıl, ikincisi 1550-1800 yıllarında meydana gelen sağlamlaşma asrı, üçüncüsü ise 1800'den günümüze olağanüstü tekniklerin geliştirilmesiyle üretim ve dağıtım yöntemlerinin kolaylaştırılmasını kapsayan dönemdir.
"1500'lere gelindiğinde Avrupa'da 200'den fazla şehirde matbaa vardı. Akademisyenler bu tarihte 8.000.000-20.000.000 arasında incunable (matbaanın ilk 50 yılı 'beşikte' anlamına gelen bu tabirle ifade ediliyor) bulunduğunu tahmin ediyorlar. Bu rakam tüm batı tarihinde o zamana kadar yayımlanmış olan kitapların sayısından oldukça fazladır; hatta sayılar o kadar inanılmazdı ki, bazı insanlar matbaayı şeytan icadı olarak görmeye başladılar. Ancak bu görüş matbaanın yayılmasını durdurmadı ve 1600'lere gelindiğinde, her birinin baskı adedi ortalama 1.000 olan, 200.000 civarında değişik kitap ve edisyon basılmıştı. Dolayısıyla, kitap toptan üretilen ilk modern meta oldu."
Gutenberg'in 1468'deki ölümünden sonraki 50 yıl içinde Hıristiyan Avrupa'nın hemen hemen her bir köşesinde basım evleri kuruldu. İsveç'ten Sicilya'ya, İspanya'dan Polonya ve Macaristan'a kadar uzanan bu geniş yelpazede kitap endüstrisi ülkeler arasında bir rekabet halini aldı. Kitap basım faaliyetleri Avrupa'da o kadar yaygınlaşmıştı ki, Almanlar 1570'teki bir Diet'te yalnızca büyük şehirlerde ve üniversitelerin bulunduğu kentlerde basım yapılabileceğine dair kanun çıkardılar. Bu süre zarfında Paris, Lyon ve Ceneviz'deki Fransız kitap ticareti İtalya'daki Venedik, Roma, Floransa ve Hollanda'daki Antwerp, Amsterdam ve Leiden gibi şehirlerdeki kitap ticaretiyle eşitleniyordu.
Hangi Türde Kitaplar Basılıyordu?
Matbaacılar satılabilecek her türden kitabın baskısını gerçekleştiriyorlardı. Örneğin avukatlar için antik dönem hukuk kanunları, örf-adet hukuk kitapları ve hukuk yorumları basılıyordu. Doktorlar, cerrahlar, eczacılar ve ebeler için bitkiler üzerine (botanik) kitaplar basılıyordu. öğrenciler için dil ve gramer kitapları, sözlükler ve klasik eserlerin ucuz baskıları gerçekleştiriliyordu. Din adamları için İnciller, ilahiler, ayin ve dua kitapları basılıyordu. 1470'de öğrencilere Latince yazma alışkanlığı kazandırmayı hedefleyen İtalyan dilbilimci Gasparinus Barzizius'e ait Epistolarum libri isimli eser Fransa'daki ilk matbu kitap olma özelliğini taşıyordu ve bu eserin basımına Johann Heynlin isimli bir matbaacı öncülük etmişti. Ancak genel okuyucu için basılan matbu malzemenin bolluğu daha çok göze çarpmaktadır. (Wiesner-Hanks, Erken Modern Dönemde Avrupa, s. 11) 16. yüzyılda coğrafi eserler de basılmaya başlandı. Michael ServetPtolemaios'un Geography isimli eserinin basımını gerçekleştiren ilk kişiydi ve yayınladığı kitap 1553'te Cenevre'de hayatını kaybetmesine sebep oldu. (Steinberg, Five Hundred Years of Printing, s. 42)
Sonuç
Matbaanın icadı ile ilgili yapılan değerlendirmelerden en göze çarpanı 'bilginin demokratikleşmesi' olsa gerek. Çağımızın homo sapiensleri olarak genelde bu soruların cevabını merak ediyor ve batı toplumlarındaki gelişmeyi büyük oranda matbaa kullanımının yaygınlaşmasında aramaya çalışıyoruz. (Belki bundan asırlar sonra, geleceğin homo sapiensleri, bu dönemle ilgili internet kullanımının yaygınlığı ve bağlantı hızlarına ilişkin soruları geçmişe yöneltecek ve yanıtlar bulmaya çalışacak.) Aslında pek de haksız sayılmaz. Batı toplumu da bu gelişmeyi çizgisel zaman anlayışının önemli bir parçası olarak addediyor. Hatta ilginçtir, yakın dönemde bir televizyon programı, matbaanın icadını bin yılın icadı olarak kabul etmişti. Şöyle demişti Gutenberg: "Bitmek tükenmek bilmeyen nehirlerden akacak bir makine bu. Onun aracılığıyla Tanrı sözünü her yere yayacak."
Kaynaklar
DE VINNE, THEODORE L., The Invention of Printing, 1876.
CARTER, THOMAS F., The Invention of Printing in China and Its Spread Westward, 1925.
TSEUN-HSUIN, TSIEN. Science and Civilisation in China. Volume 5. Chemistry and Chemical Technology. Part I. Paper and Printing. 1985.
BLOOM, JONATHAN M. Bloom, Paper Before Print: The History and Impact of Paper in the Islamic World, 2001.
MORAN, JAMES C. "THE DEVELOPMENT OF THE PRINTING PRESS." Journal of the Royal Society of Arts 119, no. 5177 (1971): 281-93. Accessed December 31, 2020. http://www.jstor.org/stable/41370709.
Yorumlar