Söyleşi: Orhan Uluca
Bu hafta konuğumuz Almanya ligi profesörü, devrimderki.blogspot.com 'un sahibi Organ Uluca. Güzel bir röportaj oldu. Sayımıza buradan göz atabilirsiniz. GSCimbom Fanzin Keyifli okurlar.
- Öncelikle Galatasaray ile başlayalım. Sezona çok kötü bir giriş, Eylül'ü göremeden Avrupa'dan elenen Galatasaray fakat 4 maç üst üste kazanarak toparlanmaya çalışan bir takım görüyoruz. Geçen sezon tam tersi olmuştu ve sonradan bir düşüş yaşanmıştı. Daha sonra toparlayamadı Galatasaray. Sizce geçen sene ile bu sene arasındaki fark nedir? Futbol bir yana Galatasaray kazanmayı öğrenen bir takım haline geldi diyebilir miyiz?Kazanmayi bahsettiğimiz koşullardan dolayı öne koymak durumunda kaldı da diyebiliriz. Yoksa Avrupa Liginden nasıl elendiğimizi unutmuş değiliz. Mentalite oluşmadı daha çok koşulların olağan sonucu gibi geliyor bana. Avrupa'dan elenen ve ligin ilk devresinin başında aldığı iki mağlubiyet sonucu takımın başka şansı kalmadı. Geçen senenin başında daha iyi futbol ve ilk dönemde alınan seri galibiyetler vardı. Bu sene bir galibiyet serisi yaşansa da henüz futbol olarak bir önceki sezonun dahi gerisinde kalıyor takım. Bunun da nedeni bugün itibari ile t Ayhan'ı da içerisine alarak geri beşlisinin ön bölgeye göre daha hazır olması olarak yorumluyorum. Hücum hattının gerek sakatlıklardan gerekse de yeni transferlerden dolayı uyumun istenilen seviyede olmamasından kaynaklı potansiyelinin henüz yüzde ellisini dahi sahaya koyamadığını biliyoruz.. Bu gelecek açısından sevindiricidir zira bu açlık ve futbol oynama, kendisini kabul ettirme ihtiyacı güden futbolcu fazlalığı şampiyonluğa götürecek seri galibiyetlerin yakalanması adına önemlidir. Geçen sene erken form tutan takım biraz da sakatlıkların da etkisiyle çok iyiden kötüye doğru gider iken bu sene sanırım aksi olacak gibi duruyor.
-Misimovic transferini nasıl değerlendiriyorsunuz? Şuan 2-3 maçta görmemize rağmen çoğu kesim yorum yapmak için erken olduğunu düşünüyor. Ligleri kıyasladığımızda ve Misimovic'i iki ayrı tartıya koyduğumuzda nasıl bir Misimovic beklemeliyiz? Rijkaard'da Misimovic'i biraz geride kullanma düşüncesi seziyor musunuz?
Galatasaray'ın eksikliğini çektiğini bölgeye olmadığının sanırım herkes farkında. ne öndeki üçlünün kenarlarına yerleştirebilirsiniz ne de ortaya tam oturan bir transfer gibi duruyor. Rijkaard zamanında Porto'da on numara oynayan Deco'ya yaptığını ve Elano'da başaramadığını Misimovic üzerinden gerçekleştirmek istiyor. Bilinçli olarak bir on numara dönüştürme ihtiyacı olduğunu da düşünüyorum. Ancelotti de belki oyunun iki yönünü oynayan orta saha bulabilirdi ama Pirlo'yu dönüştürmeyi tercih etti. Gattuso'nun enerjisini olabilecek en iyi şekilde kullanma becerisiydi. Bu gibi dönüşümlerin artıları ve eksileri olur. Cana'nın varlığı aslında mücadele gücü düşük ama pas oranı ve tekniği daha iyi bir on numaranın buraya gelmesini anlamlı kılıyor. istanbul BB maçında gördük ki Misimovic'i Rijkaard 4-2-3-1'in önündeki on numara değil daha çok Ayhan-Cana'nın önünde oynatmak istiyor. Takım halinde hareket edebilecek uyum sağlandığı zaman hali hazırda Misimovic ile beraber orta saha kendisini ön bölgeye taşıyacak ve Bundesligadaki performansı ortaya çıkacaktır.. En azından Elano'dan daha başarılı olacağını düşünüyorum ben..
-Misimovic'ten sonra Galatasaray'da Elano'ya mevki bulma sorunu var. Takım 4-2-3-1 gibi bir dizilişe döndüğü için Elano ne geride, ne de kanatta etkili olabiliyor. Bu dizilişte ofansif orta saha için bir mevki bulmak zor. Ayhan ve Cana ikilisi eğer oturursa orayı götürecek gibi görünüyor. Elano bir alternatif mi, yoksa sonu hüzün dolu biten Brezilyalı hikayelerini mi anımsatacak?
Görünen durum Elano'nun ocak ayında gideceği yönündedir. Elano merkezde oynayamaz çünkü Misimovicten kaynaklı orada savunması daha iyi defansif orta sahalar tercih edilmek durumunda.. Kenarda oynayamaz zira kenar adamı değil ve dahası iki pasörün olduğu yerde hücum gücü en azından bu sistem içerisinde çok daha kolay bir şekilde kontrol altına alınabilir. Bir ihtimal geçen sene olduğu gibi sakatlıklar artarsa pek çok mevkide iyi bir alternatif olabilir.. Elbette bu kadar pahalı bir yedek pek çok bakımdan sorun çıkarır ve ocak ayında klubün Elano'yu göndereceğini düşünüyorum.
-Türkiye'de zeminlerin ne halde olduğunu biliyorsunuz. Karabük, Buca ve İnönü'nün durumu mağlum. Okay Karacan'ın bir köşe yazısında Derwall'ın Türkiye'ye geldiğinde yaptığı ilk iş tesislerin ve sahanın zeminini yeniletmek ve en kalitelisini getirmek olduğunu söylüyor. Bundan sonra takımın yan pas yerine sahayı dikine kullandığını da ekliyor. Zeminler konusunda en güzel örnek Almanya gibi görünüyor. Sizce bu sorun nasıl aşılmalı?
Aslında Bundesliga ve Premiere Lig'i diğerlerinden ayırmak gerekir. Koşullar açısından birbirlerine benzer ve bu disiplin, organizasyon konusunda sadece bizden değil misal La Liga'nın dahi önündedir. İklim şartları da önemli rol oynuyor burada. Geçenlerde Real Madrid maçını seyrediyordum ve dünyanın en iyi stadyumları arasında olup en büyük kluplerinin başında gelen Madrid'in çimleri inönüyü aratmıyordu. Bundesligada bu gibi sorunlar olmadığı için çözüm açısından bakılacak yer de orası değil ama Real Madrid bir miktar para karşılığı varolan çimlerini iki maç sonra değiştirmiştir. Kısa sürede çözüm para ve üzerine eğilmek, bu şekilde olduğu gibi gündeme getirmektir.
-Kadrolar, teknik direktör gibi etkenleri göz önünde bulundurarak ligde 6 haftaya kuş bakışı ile baktığınızda ve geleceği incelediğinizde kimi şanslı görüyorsunuz? Bursaspor ligdeki istikrarı sene sonuna kadar sürdürebilir mi?
Galatasaray'ın potansiyelinin henüz çok azını sahaya yansıttığını görebildiğim için öncelikle ilk sırayı buraya veriyorum. Zaman lehine işleyecektir ve dahası kötü koşulların tecrübesine sahip olan Rijkaard bu konuda diğer şansı yüksek olup pek çok insanın favorisi olan Beşiktaş ve Schuster'den bir adım önde.. Bursaspor uyumun sefasını sürüyor. Teknik Direktöre olan güven, oyuncuların Avrupada kendisini göstermek isteyişinin lige yansıması gibi pek çok avantaja sahip takım. Lakin erken bir şekilde Şampiyonlar Ligine havlu atarlarsa ben diğerlerinin aksine maç sayısının azalmasını avantaj değil daha çok Şampiyonlar Ligi sonrası yerel lige uyum sağlama konusunda futbolcuların sorun yaşayacağını ve ilerleyen haftalarda çabuk bir şekilde dağılabileceğini düşünüyorum. Toplamda teknik direktör istifası ya da devre arası oyuncu kaybı yaşanmazsa ligi ilk üçün içerisinde tamamla şansı bir hayli fazla..Trabzonspor'un ise bence bir yıla daha ihtiyacı var. Geleceğin takımı olarka görüyorum ben o kadroyu ama bugün teknik direktörün yaşadığı sorunların dışında oyuncuların çok fazla takımın içerisine oturmadığının da altını çizmek gerekir. Fenerbahçe ise Aykut ve Alex konusunda bir uzlaşma sağlasa dahi bu konunun ligin sonuna kadar gündemde tutulup takımı kötü etkileyeceğini görmek için kahin olmak gerekmiyor. Her şeye rağmen Aykut Kocaman'ın başarıya ulaşması için bu sezonun dışında bir yıla daha ihtiyacı var ve ben o krediyi yönetimden alabileceğini düşünmüyorum..
-Beşiktaş son maçlarda son dakika golleriyle ve oynadığı keyif verici futbol ile, Guti'si ve Q7'si ile şuan ligde keyif veren 2-3 takımdan biri. Schuster'in rotasyonunu ve Beşiktaş'ın orta sahasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Galatasaray'ın geçen sene yaşadığı o büyük çöküşe bakarak bugünkü Schuster rotasyonunu daha iyi değerlendirebiliriz.. Bir ya da iki oyuncuya bağlı kalmak istemiyorsanız aynı zamanda onlarsız da takımın kendisini en azından bir süre idare edebilecek ortamı yaratmalısınız. Nihayetindekart cezaları, sakatlıklar gibi sorunlardna dolayı zorunlu rotasyonu her sezon bir şekilde yaşıyorsunuz ve buna her açıdan hazır olmak önemli. Ben bu değişimlerin bir bölge üzerinde çok fazla olmadığı takdirde doğru buluyorum bu anlayışı.. Şenol Güneş'in Kayserispor karşılaşmasında olduğu gibi ön bölgenin üç oyuncusunu aynı anda değiştirmek ve yerlerine koyduğunuz oyuncuların birarada oynamışlıklarına bakmadan sonuc beklemek her daim hayal kırıklığı yaratır..
Beşiktaş'ın orta sahada hazır ve deneyimli oyuncusu Aurellio'nun da katılımıyla yeterli sayıya ulaşmıştır. Ernst bu transfer sonucu aslında biraz yalnızlığından da kurtulmuş olacaktır. Guti'nin içerisinde olduğu bir orta saha için bir tane daha Ernst'in gerekliliğini Schuster erken bir şekilde görüp o bölgeye yine doğru bir hamle yapmıştır.Necip ise sadece Beşiktaşlıları değil bizleri dahi tuhaf yapıyor, bu kadar olmuş bir futbolcuyu bu yaşta görmek Ülke futbolu için umut verici..
-Bundesliga ile devam edelim. Aslında lig büyük sürprizlerle başladı. Dortmund'un lige nefis girişi, Nuri Şahin'in performansı. Milli Takım için dönen yazılar. Geçtiğimiz gün forumda konu olarak açmıştım. Şuan da Emre Belözoğlu'mu yoksa Nuri Şahin'mi Milli Takım için daha yararlı olur? diye. İkisini aynı maçtada izleme fırsatı bulduk fakat iki sol ayak olmuyor gibi. Siz Bundesliga performansını ve Nuri'nin Milli forma geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bu konu üzerinde çok fazla yazı da yazdım blogun içerisinde. iki sol ayak sorunu olduğu gibi iki tane aynı görevi yapan oyuncudur Nuri Şahin ve Emre Belözoğlu. Bu konumda olan futbolcular saha içerisinde diğerleriyle en çok iletişime geçen futbolcu tipidir. Nuri Şahin istisnasız her maç kendi takımının topla en çok buluşan oyuncusudur. Keza bakmadım ama Fenerbahçe maçlarında da Emre hemen hemen aynı şekildedir. Dolayısla bu saha içi liderliğini zorunlu kılıyor. Oyuncuların onu sahanın içerisinde en doğru yere topu oynayacağını bilerek mümkün mertebe oyunu bu futbolculara kurdurtması gerekir. Emre'yi Selçuk ve diğerleri bilir ama Nuri'yi o şekilde tasavvur etmiyorlar. Bu da olası Milli takım antrenmanlarında dahi Nuri Şahin'i değerinin altında gösterebilir ve sanırım bu yüzden değil ilk on bir maç kadrosunun dahi içerisine giremiyor. Zamanla olacaktır diyorum ve şu sistem içerisinde Emre'nin güzel bir yedeği olabilir.. İksinin oynadığı bir orta sahada defansif zaafiyet baş gösterebilir. Hiddink ilk maçlarda bunu düşünmedi zira Milli takımın klup takımlarından gelen bir performans sorunu var. Yeteri kadar hücum edemediğiniz takdirde savunmanız her zamankinden daha fazla güçlü olmalıdır. İlerleyen zaman içerisinde Nuri Şahin ve Emre ikilisi maçın niteliğine göre beraber oynayabilirler ve fakat şu an hemen hemen aynı görevi saha içerisinde icra ediyorlar. Nuri,Emre'nin yedeği konumundadır..
Her şeyin dışında 22 yaşında yurt dışı deneyimi dahi yaşamış 110 küsür Bundesliga maçı çıkarmış bir oyuncudan bahsediyoruz. Ben geleceğin milli takımının en az on yıl Nuri'nin üzerinden kendisine bir kimlik biçeceğini düşünüyorum.
-Mainz ligde liderlidiği sürdürüyor. Tucker kanunları diye bir yazınız vardı blogda ve çok iyi bir taktisyen olduğunu söylemiştiniz. 3-0'dan çevirdikleri maç en güzel örneklerinden biri. Son olarak Munich'i 2-1 mağlup ettiler ve Van Gaal onlar için "şampiyon olabilirler" dedi. Bu ilerleyen dönemlerde bir baskı mı yoksa bir pohpohlama mı olur?Thomas Tuchel ile ilk yazıyı aslında sevgili Fırat Topal'ın bloguna henüz Bundesliga geçmişi beş maç olduğu dönem yazmıştım. Sadece beş maç oynasa dahi muazzam bir taktisyen olduğu göze çarpıyordu zira süreklı farklı formasyonlarla sahaya çıkması bir yana maç içerisinde maçın durumuna göre maçı kazandıracak ve rakibi oynatmayacak değişiklikler yapabiliyor oluşu dikkat çekiciydi. Tüm bunların dışında motivasyon açısından kendisi gibi taktisyen olan hocalardan ayrıldığını da sezon içi yaşanılanlardan algılayabildik.. bu ikisi bence bir teknik direktörü tepeye taşır. Çok iyi bir taktisyen olmak bir yana oyuncularla olan iletişimi de keza başarıda çok önemli yer tutar. Karakter açısından biraz daha iyi tanıdığıum için Tuchel'e pohpohlanmak etki etmeyecektir zira gazetelerden ziyade kendisiyle ilgili güzel haberleri yönlendirilmek istemediği için okumayan bir teknik direktör.. Oyuncular bu durumdan etkilenecek ve dahası lider olma durumu onlara karşı daha iyi hazırlanmış rakipleri yaratacaktır. Bir düşüş yaşasa dahi hedefi ligde kalmak olan takım en az bir Avrupa Kupasına katılım hakkına kavuşacaktır diyorum..
-Schalke çok kötü performans sergiliyor. Başında çok önemli bir teknik direktör olmasına rağmen işler bir türlü rayına oturmuyor. Schalke ve Magath geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?Galatasaray ile daha iyi anlatabilirim. Son dört maçını Rijkaard hücum gücü ile değil defansın oturmuş olmasıyla kazanmıştır ve burada uyum çok önemlidir. Neill-Servet ikilisinden bahsediyorum.. Schalke'de Magath Şampiyonlar Ligi için önemli yıldızları kadrosuna katmak adına çok iyi olan defansını satıp para kazanmak durumunda kaldı. Futbolun gerçeği şudur ki defans hattını ucuza mal edebilirsiniz ve fakat uyum en iyilerinde dahi olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Defansının uyumsuzluğu Magath'ı geçiş döneminde sürekli yenilmesini sağlamıştır. Bu aslında zorunluluktan yapılan bir hatadır.. Uyum süreci geçildiği andan itibaren zirveye doğru seri galibiyetler alacaktır.. Her şeye rağmen şampiyonluğun en güçlü adaylarından birisidir.
-Dünya'ya futbol kültürü olarak baktığımda ilk sıraya hep Bundesliga'yı koyuyorum. Maçtan sonra kazanan futbolcuların taraftarlar ile yaptığı "oley" şovları belki bunlara bir etken. Herşeyden önce insanların birbirine saygısı ve tuttuğu takımlarına desteği olağanüstü. Dortmund bunlardan biri Bundesliga'da. Almanya'ya Futbol kültürü olarak baktığınızda ne düşünüyorsunuz?Bu canlı maç izleme, sahiplenme ve takımına destek babadan oğula geçen bir futbol kültürü burada..Öncesi 1920'lere kadar gider. Rakamla, sayıyla ya da ekonomik koşulların farklılığıyla bahsedildiği kadar ilgisinin olduğunu düşünmüyorum. 60 ve 70'li yılların maçlarının içerisinde olan seyirci sayısı bugün dahi bizim için ulaşılmazdır. İkinci bundesliga ortalama canlı maç izleyen taraftar sayısı bugün onu Avrupanın en büyük altıncı ligi yapıyorsa bizim dışımızda orasının marjinal durumuyla ilintilidir. Tüm bunların içerisinde Dortmund ve Schalke'yi ayırmak gerekir belki ama Ruhr bölgesinin tüm takımları için de geçerlidir aslında..
Yine de devletin spor politikalarının da bu sahiplenme konusunda önemli rol oynadığını düşünüyorum. İkinci Bundesliga maçlarının yayın haklarının da birincisi ile beraber satılmasından tutun da maçların açık kanaladan özetlerinin ilk olarak verildiği andan biraz öncesine üçüncü ve bölgesel lig maçlarının özetlerinin yerleştirilmesi dahi önemlidir. Her insan içerisinde yaşadığı şehrin takımına bağlı olabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye'de her maçın doksan dakika canlı yayınlanabilmesi bu açıdan çok önemlidir. İlk başlarda taraftarlar kazandırılır ve gelecek yıllarda da bu insanlar tribünlere çekilir. Biz buna 2010'da başlar iken Almanya'nın yıllar yıllar önce başlamış olması da diğerleriyle arasındaki farkın nedenlerinden bir tanesidir.
-Futbol blogları ile ilgili bir yazınız vardı ve bayağı ses getirmişti. Amatör ruh olarak adlandırmıştınız. Blog reklamları gerçekten çok itici geliyor ve insanların bu işi sırf para için yapması, diğerlerinin emeğine saygısızlık gibi geliyor. Bu konuda başka şeyler ekleyebilir misiniz? Ali Ece zamanında blogların medyanın önünde geldiğini de söylemişti...Futbol sürekli yeniler kendisini. Futbol hakkında kelam edebilmek için birinci koşul maçları seyretmek ve üzerine okuma yapmaktır. Zira o maçların içerisinde çok şey gerçekleşir ve sürekli artan bilginiz saha içerisini görünür kılar. Çokca röportajları, futbolcuların ya da teknik adamların yazdığı eserleri okuduktan sonra saha içini farklı görmeye başladım. Lakin tüm bunlar için çok önemli koşul ise vakit. Mesleği spor yazarlığı olsa dahi o insanın inanın bana bir öğrenciden daha fazla futbola ayırmaya vakti olmuyor. Gençliğin araştırmacı karakteri de devreye girdiğinde aslında medya üzerinden bizim önümüze koyulanlardan çok daha fazlasını internet medyası aracılığıyla futbolu sevenler koyabiliyor.. üstelik bu insanların kluplerle ve oyuncularla ilişkileri olmadığından ortaya çok daha özgür çok daha samimi yorumlar çıkmasını sağlıyor. Kimi eleştiriler belki de bu yüzden sadece bloglarda görülüyor.. Yalnız futbol bloglarını spor medyasının tamamı olarak algılamak da çok doğru değil ve bu açıdan aralarında bir yarış olduğunu düşünmüyorum. Bugün gelinen noktada her iki kesim de birbirlerinden besleniyor. Yerli içerik konusunda bloglar medyaya bağımlıdır ve onlar da aynı şekilde futbol bloglarından özellikle yabancı içerik konusunda besleniyor. Ben pek çok televizyon ekranından maçı anlatan yorumculardan teşekkür maili aldım..
Bu genel bir futbol blogu değerlendirmesidir ve fakat her yazar kendi içerisinde diğeriyle beraber anılamayacak kadar farklı koşullara sahiptir.Borges'e kadınlar hakkında ne düşünüyorsunuz diye sormuşlar ve o da 'Hangi kadınlar' demiş. Dolayısla benim gündeme getirdiğim genel anlamda blog yazarlığı yapan insanların emeğinin sömürülmesi iken reklamlar üzerinden kazanılacak olası paranın (henüz kimse bir şey kazanmış değil) bu çok değerli olan vaktin bize sağlanması adına önemli olduğunun altını çizdim. Öğrenciliğinin başında olup ayda bir yazı yazanların dışında bizim gibi otuzlu yaşlara adım atmış olanların hobi olarak blog yazarlığını devam ettirmesi pek mümkün değil. Benim için geçerli olan futbola yöneldiğim takdirde çok daha ağır yaşam koşulların kabul etmiş oluyorum ve fakat futboldan da ayrılmamış oluyoruz.. İnsanların tam bu noktada algılayamadığı ise benim gibi belirli bir yaşa geldikten sonra her güne bir yazı gelecek şekilde blog yazarlığı yapmanın çok da mümkün olmadığıdır. Hobi olarak, sevdiğimizden ve vaktimizin çokluğundan başladık ve devam etmek için bir çıkar yol arıyoruz.. Hepsi budur.!
-Son olarak Türkiye - Almanya maçını sormak istiyorum. Kadrolar, teknik direktörler ve teknik direktörlerin hamlelerini ele aldığımızda nasıl bir maç bekliyor bizi?
Almanya'nın dünya kupasından gelen bir güveni var kendisine. Kime karşı oynarlarsa oynasınlar mutlak suretle hücumu düşüneceklerdir ve Türkiye buna iyi bir reaksiyon gösterirse en azından bol gollü bir maçın bizi beklediğini söyleyebilrim..Biraz daha ayrıntıya girmek gerekirse Hiddink Lahm'ın önünü kesebilirse Almanya'nın hücumu da kilitleyecek kadro kalitesine sahiptir.. Ben Türkiye'nin buradan galibiyet ile çıkmasını çok büyük sürpriz olarak görmüyorum.. Her iki takım da yenmek için oynayacak ve sonucunda keyifli bir maç olacaktır ve biz de Berlin'de desteklemek için bulunacağız.
Gerçekleştiren: Muhammet Gülhan
Söyleşi GSCimbom Fanzin'de yayınlanmıştır.
- Öncelikle Galatasaray ile başlayalım. Sezona çok kötü bir giriş, Eylül'ü göremeden Avrupa'dan elenen Galatasaray fakat 4 maç üst üste kazanarak toparlanmaya çalışan bir takım görüyoruz. Geçen sezon tam tersi olmuştu ve sonradan bir düşüş yaşanmıştı. Daha sonra toparlayamadı Galatasaray. Sizce geçen sene ile bu sene arasındaki fark nedir? Futbol bir yana Galatasaray kazanmayı öğrenen bir takım haline geldi diyebilir miyiz?Kazanmayi bahsettiğimiz koşullardan dolayı öne koymak durumunda kaldı da diyebiliriz. Yoksa Avrupa Liginden nasıl elendiğimizi unutmuş değiliz. Mentalite oluşmadı daha çok koşulların olağan sonucu gibi geliyor bana. Avrupa'dan elenen ve ligin ilk devresinin başında aldığı iki mağlubiyet sonucu takımın başka şansı kalmadı. Geçen senenin başında daha iyi futbol ve ilk dönemde alınan seri galibiyetler vardı. Bu sene bir galibiyet serisi yaşansa da henüz futbol olarak bir önceki sezonun dahi gerisinde kalıyor takım. Bunun da nedeni bugün itibari ile t Ayhan'ı da içerisine alarak geri beşlisinin ön bölgeye göre daha hazır olması olarak yorumluyorum. Hücum hattının gerek sakatlıklardan gerekse de yeni transferlerden dolayı uyumun istenilen seviyede olmamasından kaynaklı potansiyelinin henüz yüzde ellisini dahi sahaya koyamadığını biliyoruz.. Bu gelecek açısından sevindiricidir zira bu açlık ve futbol oynama, kendisini kabul ettirme ihtiyacı güden futbolcu fazlalığı şampiyonluğa götürecek seri galibiyetlerin yakalanması adına önemlidir. Geçen sene erken form tutan takım biraz da sakatlıkların da etkisiyle çok iyiden kötüye doğru gider iken bu sene sanırım aksi olacak gibi duruyor.
-Misimovic transferini nasıl değerlendiriyorsunuz? Şuan 2-3 maçta görmemize rağmen çoğu kesim yorum yapmak için erken olduğunu düşünüyor. Ligleri kıyasladığımızda ve Misimovic'i iki ayrı tartıya koyduğumuzda nasıl bir Misimovic beklemeliyiz? Rijkaard'da Misimovic'i biraz geride kullanma düşüncesi seziyor musunuz?
Galatasaray'ın eksikliğini çektiğini bölgeye olmadığının sanırım herkes farkında. ne öndeki üçlünün kenarlarına yerleştirebilirsiniz ne de ortaya tam oturan bir transfer gibi duruyor. Rijkaard zamanında Porto'da on numara oynayan Deco'ya yaptığını ve Elano'da başaramadığını Misimovic üzerinden gerçekleştirmek istiyor. Bilinçli olarak bir on numara dönüştürme ihtiyacı olduğunu da düşünüyorum. Ancelotti de belki oyunun iki yönünü oynayan orta saha bulabilirdi ama Pirlo'yu dönüştürmeyi tercih etti. Gattuso'nun enerjisini olabilecek en iyi şekilde kullanma becerisiydi. Bu gibi dönüşümlerin artıları ve eksileri olur. Cana'nın varlığı aslında mücadele gücü düşük ama pas oranı ve tekniği daha iyi bir on numaranın buraya gelmesini anlamlı kılıyor. istanbul BB maçında gördük ki Misimovic'i Rijkaard 4-2-3-1'in önündeki on numara değil daha çok Ayhan-Cana'nın önünde oynatmak istiyor. Takım halinde hareket edebilecek uyum sağlandığı zaman hali hazırda Misimovic ile beraber orta saha kendisini ön bölgeye taşıyacak ve Bundesligadaki performansı ortaya çıkacaktır.. En azından Elano'dan daha başarılı olacağını düşünüyorum ben..
-Misimovic'ten sonra Galatasaray'da Elano'ya mevki bulma sorunu var. Takım 4-2-3-1 gibi bir dizilişe döndüğü için Elano ne geride, ne de kanatta etkili olabiliyor. Bu dizilişte ofansif orta saha için bir mevki bulmak zor. Ayhan ve Cana ikilisi eğer oturursa orayı götürecek gibi görünüyor. Elano bir alternatif mi, yoksa sonu hüzün dolu biten Brezilyalı hikayelerini mi anımsatacak?
Görünen durum Elano'nun ocak ayında gideceği yönündedir. Elano merkezde oynayamaz çünkü Misimovicten kaynaklı orada savunması daha iyi defansif orta sahalar tercih edilmek durumunda.. Kenarda oynayamaz zira kenar adamı değil ve dahası iki pasörün olduğu yerde hücum gücü en azından bu sistem içerisinde çok daha kolay bir şekilde kontrol altına alınabilir. Bir ihtimal geçen sene olduğu gibi sakatlıklar artarsa pek çok mevkide iyi bir alternatif olabilir.. Elbette bu kadar pahalı bir yedek pek çok bakımdan sorun çıkarır ve ocak ayında klubün Elano'yu göndereceğini düşünüyorum.
-Türkiye'de zeminlerin ne halde olduğunu biliyorsunuz. Karabük, Buca ve İnönü'nün durumu mağlum. Okay Karacan'ın bir köşe yazısında Derwall'ın Türkiye'ye geldiğinde yaptığı ilk iş tesislerin ve sahanın zeminini yeniletmek ve en kalitelisini getirmek olduğunu söylüyor. Bundan sonra takımın yan pas yerine sahayı dikine kullandığını da ekliyor. Zeminler konusunda en güzel örnek Almanya gibi görünüyor. Sizce bu sorun nasıl aşılmalı?
Aslında Bundesliga ve Premiere Lig'i diğerlerinden ayırmak gerekir. Koşullar açısından birbirlerine benzer ve bu disiplin, organizasyon konusunda sadece bizden değil misal La Liga'nın dahi önündedir. İklim şartları da önemli rol oynuyor burada. Geçenlerde Real Madrid maçını seyrediyordum ve dünyanın en iyi stadyumları arasında olup en büyük kluplerinin başında gelen Madrid'in çimleri inönüyü aratmıyordu. Bundesligada bu gibi sorunlar olmadığı için çözüm açısından bakılacak yer de orası değil ama Real Madrid bir miktar para karşılığı varolan çimlerini iki maç sonra değiştirmiştir. Kısa sürede çözüm para ve üzerine eğilmek, bu şekilde olduğu gibi gündeme getirmektir.
-Kadrolar, teknik direktör gibi etkenleri göz önünde bulundurarak ligde 6 haftaya kuş bakışı ile baktığınızda ve geleceği incelediğinizde kimi şanslı görüyorsunuz? Bursaspor ligdeki istikrarı sene sonuna kadar sürdürebilir mi?
Galatasaray'ın potansiyelinin henüz çok azını sahaya yansıttığını görebildiğim için öncelikle ilk sırayı buraya veriyorum. Zaman lehine işleyecektir ve dahası kötü koşulların tecrübesine sahip olan Rijkaard bu konuda diğer şansı yüksek olup pek çok insanın favorisi olan Beşiktaş ve Schuster'den bir adım önde.. Bursaspor uyumun sefasını sürüyor. Teknik Direktöre olan güven, oyuncuların Avrupada kendisini göstermek isteyişinin lige yansıması gibi pek çok avantaja sahip takım. Lakin erken bir şekilde Şampiyonlar Ligine havlu atarlarsa ben diğerlerinin aksine maç sayısının azalmasını avantaj değil daha çok Şampiyonlar Ligi sonrası yerel lige uyum sağlama konusunda futbolcuların sorun yaşayacağını ve ilerleyen haftalarda çabuk bir şekilde dağılabileceğini düşünüyorum. Toplamda teknik direktör istifası ya da devre arası oyuncu kaybı yaşanmazsa ligi ilk üçün içerisinde tamamla şansı bir hayli fazla..Trabzonspor'un ise bence bir yıla daha ihtiyacı var. Geleceğin takımı olarka görüyorum ben o kadroyu ama bugün teknik direktörün yaşadığı sorunların dışında oyuncuların çok fazla takımın içerisine oturmadığının da altını çizmek gerekir. Fenerbahçe ise Aykut ve Alex konusunda bir uzlaşma sağlasa dahi bu konunun ligin sonuna kadar gündemde tutulup takımı kötü etkileyeceğini görmek için kahin olmak gerekmiyor. Her şeye rağmen Aykut Kocaman'ın başarıya ulaşması için bu sezonun dışında bir yıla daha ihtiyacı var ve ben o krediyi yönetimden alabileceğini düşünmüyorum..
-Beşiktaş son maçlarda son dakika golleriyle ve oynadığı keyif verici futbol ile, Guti'si ve Q7'si ile şuan ligde keyif veren 2-3 takımdan biri. Schuster'in rotasyonunu ve Beşiktaş'ın orta sahasını nasıl değerlendiriyorsunuz?Galatasaray'ın geçen sene yaşadığı o büyük çöküşe bakarak bugünkü Schuster rotasyonunu daha iyi değerlendirebiliriz.. Bir ya da iki oyuncuya bağlı kalmak istemiyorsanız aynı zamanda onlarsız da takımın kendisini en azından bir süre idare edebilecek ortamı yaratmalısınız. Nihayetindekart cezaları, sakatlıklar gibi sorunlardna dolayı zorunlu rotasyonu her sezon bir şekilde yaşıyorsunuz ve buna her açıdan hazır olmak önemli. Ben bu değişimlerin bir bölge üzerinde çok fazla olmadığı takdirde doğru buluyorum bu anlayışı.. Şenol Güneş'in Kayserispor karşılaşmasında olduğu gibi ön bölgenin üç oyuncusunu aynı anda değiştirmek ve yerlerine koyduğunuz oyuncuların birarada oynamışlıklarına bakmadan sonuc beklemek her daim hayal kırıklığı yaratır..
Beşiktaş'ın orta sahada hazır ve deneyimli oyuncusu Aurellio'nun da katılımıyla yeterli sayıya ulaşmıştır. Ernst bu transfer sonucu aslında biraz yalnızlığından da kurtulmuş olacaktır. Guti'nin içerisinde olduğu bir orta saha için bir tane daha Ernst'in gerekliliğini Schuster erken bir şekilde görüp o bölgeye yine doğru bir hamle yapmıştır.Necip ise sadece Beşiktaşlıları değil bizleri dahi tuhaf yapıyor, bu kadar olmuş bir futbolcuyu bu yaşta görmek Ülke futbolu için umut verici..
-Bundesliga ile devam edelim. Aslında lig büyük sürprizlerle başladı. Dortmund'un lige nefis girişi, Nuri Şahin'in performansı. Milli Takım için dönen yazılar. Geçtiğimiz gün forumda konu olarak açmıştım. Şuan da Emre Belözoğlu'mu yoksa Nuri Şahin'mi Milli Takım için daha yararlı olur? diye. İkisini aynı maçtada izleme fırsatı bulduk fakat iki sol ayak olmuyor gibi. Siz Bundesliga performansını ve Nuri'nin Milli forma geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Bu konu üzerinde çok fazla yazı da yazdım blogun içerisinde. iki sol ayak sorunu olduğu gibi iki tane aynı görevi yapan oyuncudur Nuri Şahin ve Emre Belözoğlu. Bu konumda olan futbolcular saha içerisinde diğerleriyle en çok iletişime geçen futbolcu tipidir. Nuri Şahin istisnasız her maç kendi takımının topla en çok buluşan oyuncusudur. Keza bakmadım ama Fenerbahçe maçlarında da Emre hemen hemen aynı şekildedir. Dolayısla bu saha içi liderliğini zorunlu kılıyor. Oyuncuların onu sahanın içerisinde en doğru yere topu oynayacağını bilerek mümkün mertebe oyunu bu futbolculara kurdurtması gerekir. Emre'yi Selçuk ve diğerleri bilir ama Nuri'yi o şekilde tasavvur etmiyorlar. Bu da olası Milli takım antrenmanlarında dahi Nuri Şahin'i değerinin altında gösterebilir ve sanırım bu yüzden değil ilk on bir maç kadrosunun dahi içerisine giremiyor. Zamanla olacaktır diyorum ve şu sistem içerisinde Emre'nin güzel bir yedeği olabilir.. İksinin oynadığı bir orta sahada defansif zaafiyet baş gösterebilir. Hiddink ilk maçlarda bunu düşünmedi zira Milli takımın klup takımlarından gelen bir performans sorunu var. Yeteri kadar hücum edemediğiniz takdirde savunmanız her zamankinden daha fazla güçlü olmalıdır. İlerleyen zaman içerisinde Nuri Şahin ve Emre ikilisi maçın niteliğine göre beraber oynayabilirler ve fakat şu an hemen hemen aynı görevi saha içerisinde icra ediyorlar. Nuri,Emre'nin yedeği konumundadır..
Her şeyin dışında 22 yaşında yurt dışı deneyimi dahi yaşamış 110 küsür Bundesliga maçı çıkarmış bir oyuncudan bahsediyoruz. Ben geleceğin milli takımının en az on yıl Nuri'nin üzerinden kendisine bir kimlik biçeceğini düşünüyorum.
-Mainz ligde liderlidiği sürdürüyor. Tucker kanunları diye bir yazınız vardı blogda ve çok iyi bir taktisyen olduğunu söylemiştiniz. 3-0'dan çevirdikleri maç en güzel örneklerinden biri. Son olarak Munich'i 2-1 mağlup ettiler ve Van Gaal onlar için "şampiyon olabilirler" dedi. Bu ilerleyen dönemlerde bir baskı mı yoksa bir pohpohlama mı olur?Thomas Tuchel ile ilk yazıyı aslında sevgili Fırat Topal'ın bloguna henüz Bundesliga geçmişi beş maç olduğu dönem yazmıştım. Sadece beş maç oynasa dahi muazzam bir taktisyen olduğu göze çarpıyordu zira süreklı farklı formasyonlarla sahaya çıkması bir yana maç içerisinde maçın durumuna göre maçı kazandıracak ve rakibi oynatmayacak değişiklikler yapabiliyor oluşu dikkat çekiciydi. Tüm bunların dışında motivasyon açısından kendisi gibi taktisyen olan hocalardan ayrıldığını da sezon içi yaşanılanlardan algılayabildik.. bu ikisi bence bir teknik direktörü tepeye taşır. Çok iyi bir taktisyen olmak bir yana oyuncularla olan iletişimi de keza başarıda çok önemli yer tutar. Karakter açısından biraz daha iyi tanıdığıum için Tuchel'e pohpohlanmak etki etmeyecektir zira gazetelerden ziyade kendisiyle ilgili güzel haberleri yönlendirilmek istemediği için okumayan bir teknik direktör.. Oyuncular bu durumdan etkilenecek ve dahası lider olma durumu onlara karşı daha iyi hazırlanmış rakipleri yaratacaktır. Bir düşüş yaşasa dahi hedefi ligde kalmak olan takım en az bir Avrupa Kupasına katılım hakkına kavuşacaktır diyorum..
-Schalke çok kötü performans sergiliyor. Başında çok önemli bir teknik direktör olmasına rağmen işler bir türlü rayına oturmuyor. Schalke ve Magath geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz?Galatasaray ile daha iyi anlatabilirim. Son dört maçını Rijkaard hücum gücü ile değil defansın oturmuş olmasıyla kazanmıştır ve burada uyum çok önemlidir. Neill-Servet ikilisinden bahsediyorum.. Schalke'de Magath Şampiyonlar Ligi için önemli yıldızları kadrosuna katmak adına çok iyi olan defansını satıp para kazanmak durumunda kaldı. Futbolun gerçeği şudur ki defans hattını ucuza mal edebilirsiniz ve fakat uyum en iyilerinde dahi olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Defansının uyumsuzluğu Magath'ı geçiş döneminde sürekli yenilmesini sağlamıştır. Bu aslında zorunluluktan yapılan bir hatadır.. Uyum süreci geçildiği andan itibaren zirveye doğru seri galibiyetler alacaktır.. Her şeye rağmen şampiyonluğun en güçlü adaylarından birisidir.
-Dünya'ya futbol kültürü olarak baktığımda ilk sıraya hep Bundesliga'yı koyuyorum. Maçtan sonra kazanan futbolcuların taraftarlar ile yaptığı "oley" şovları belki bunlara bir etken. Herşeyden önce insanların birbirine saygısı ve tuttuğu takımlarına desteği olağanüstü. Dortmund bunlardan biri Bundesliga'da. Almanya'ya Futbol kültürü olarak baktığınızda ne düşünüyorsunuz?Bu canlı maç izleme, sahiplenme ve takımına destek babadan oğula geçen bir futbol kültürü burada..Öncesi 1920'lere kadar gider. Rakamla, sayıyla ya da ekonomik koşulların farklılığıyla bahsedildiği kadar ilgisinin olduğunu düşünmüyorum. 60 ve 70'li yılların maçlarının içerisinde olan seyirci sayısı bugün dahi bizim için ulaşılmazdır. İkinci bundesliga ortalama canlı maç izleyen taraftar sayısı bugün onu Avrupanın en büyük altıncı ligi yapıyorsa bizim dışımızda orasının marjinal durumuyla ilintilidir. Tüm bunların içerisinde Dortmund ve Schalke'yi ayırmak gerekir belki ama Ruhr bölgesinin tüm takımları için de geçerlidir aslında..
Yine de devletin spor politikalarının da bu sahiplenme konusunda önemli rol oynadığını düşünüyorum. İkinci Bundesliga maçlarının yayın haklarının da birincisi ile beraber satılmasından tutun da maçların açık kanaladan özetlerinin ilk olarak verildiği andan biraz öncesine üçüncü ve bölgesel lig maçlarının özetlerinin yerleştirilmesi dahi önemlidir. Her insan içerisinde yaşadığı şehrin takımına bağlı olabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmıştır. Türkiye'de her maçın doksan dakika canlı yayınlanabilmesi bu açıdan çok önemlidir. İlk başlarda taraftarlar kazandırılır ve gelecek yıllarda da bu insanlar tribünlere çekilir. Biz buna 2010'da başlar iken Almanya'nın yıllar yıllar önce başlamış olması da diğerleriyle arasındaki farkın nedenlerinden bir tanesidir.
-Futbol blogları ile ilgili bir yazınız vardı ve bayağı ses getirmişti. Amatör ruh olarak adlandırmıştınız. Blog reklamları gerçekten çok itici geliyor ve insanların bu işi sırf para için yapması, diğerlerinin emeğine saygısızlık gibi geliyor. Bu konuda başka şeyler ekleyebilir misiniz? Ali Ece zamanında blogların medyanın önünde geldiğini de söylemişti...Futbol sürekli yeniler kendisini. Futbol hakkında kelam edebilmek için birinci koşul maçları seyretmek ve üzerine okuma yapmaktır. Zira o maçların içerisinde çok şey gerçekleşir ve sürekli artan bilginiz saha içerisini görünür kılar. Çokca röportajları, futbolcuların ya da teknik adamların yazdığı eserleri okuduktan sonra saha içini farklı görmeye başladım. Lakin tüm bunlar için çok önemli koşul ise vakit. Mesleği spor yazarlığı olsa dahi o insanın inanın bana bir öğrenciden daha fazla futbola ayırmaya vakti olmuyor. Gençliğin araştırmacı karakteri de devreye girdiğinde aslında medya üzerinden bizim önümüze koyulanlardan çok daha fazlasını internet medyası aracılığıyla futbolu sevenler koyabiliyor.. üstelik bu insanların kluplerle ve oyuncularla ilişkileri olmadığından ortaya çok daha özgür çok daha samimi yorumlar çıkmasını sağlıyor. Kimi eleştiriler belki de bu yüzden sadece bloglarda görülüyor.. Yalnız futbol bloglarını spor medyasının tamamı olarak algılamak da çok doğru değil ve bu açıdan aralarında bir yarış olduğunu düşünmüyorum. Bugün gelinen noktada her iki kesim de birbirlerinden besleniyor. Yerli içerik konusunda bloglar medyaya bağımlıdır ve onlar da aynı şekilde futbol bloglarından özellikle yabancı içerik konusunda besleniyor. Ben pek çok televizyon ekranından maçı anlatan yorumculardan teşekkür maili aldım..
Bu genel bir futbol blogu değerlendirmesidir ve fakat her yazar kendi içerisinde diğeriyle beraber anılamayacak kadar farklı koşullara sahiptir.Borges'e kadınlar hakkında ne düşünüyorsunuz diye sormuşlar ve o da 'Hangi kadınlar' demiş. Dolayısla benim gündeme getirdiğim genel anlamda blog yazarlığı yapan insanların emeğinin sömürülmesi iken reklamlar üzerinden kazanılacak olası paranın (henüz kimse bir şey kazanmış değil) bu çok değerli olan vaktin bize sağlanması adına önemli olduğunun altını çizdim. Öğrenciliğinin başında olup ayda bir yazı yazanların dışında bizim gibi otuzlu yaşlara adım atmış olanların hobi olarak blog yazarlığını devam ettirmesi pek mümkün değil. Benim için geçerli olan futbola yöneldiğim takdirde çok daha ağır yaşam koşulların kabul etmiş oluyorum ve fakat futboldan da ayrılmamış oluyoruz.. İnsanların tam bu noktada algılayamadığı ise benim gibi belirli bir yaşa geldikten sonra her güne bir yazı gelecek şekilde blog yazarlığı yapmanın çok da mümkün olmadığıdır. Hobi olarak, sevdiğimizden ve vaktimizin çokluğundan başladık ve devam etmek için bir çıkar yol arıyoruz.. Hepsi budur.!
-Son olarak Türkiye - Almanya maçını sormak istiyorum. Kadrolar, teknik direktörler ve teknik direktörlerin hamlelerini ele aldığımızda nasıl bir maç bekliyor bizi?
Almanya'nın dünya kupasından gelen bir güveni var kendisine. Kime karşı oynarlarsa oynasınlar mutlak suretle hücumu düşüneceklerdir ve Türkiye buna iyi bir reaksiyon gösterirse en azından bol gollü bir maçın bizi beklediğini söyleyebilrim..Biraz daha ayrıntıya girmek gerekirse Hiddink Lahm'ın önünü kesebilirse Almanya'nın hücumu da kilitleyecek kadro kalitesine sahiptir.. Ben Türkiye'nin buradan galibiyet ile çıkmasını çok büyük sürpriz olarak görmüyorum.. Her iki takım da yenmek için oynayacak ve sonucunda keyifli bir maç olacaktır ve biz de Berlin'de desteklemek için bulunacağız.
Yorumlar