Roberto Mancini ve Galatasaray’daki geleceği


Baba Aldo Mancini anlatıyor:
Roberto tıpkı diğer çocuklar gibiydi. Canlı, parlak ve zeki idi. Okuldan öğlen gelir, yemeğini yer ve hemen evi terkederdi. Saint Sebastian kilisesinin önünde hava kararıncaya kadar top oynardı. İşimi bitirirdim ve onu alarak akşam yemeğine götürürdüm. Sonra ne araba ne de diğer tehlikelerin bulunduğu, semtin o tüm çocuklarının toplandığı yere geri dönerdi.

Roberto'yu sık sık Seria A maçlarına götürürdüm. Ben Juventus'u desteliyordum ve doğal olarak Roberto da aynı takımı destekliyordu. İdolü Roberto Bettega idi. Bu yüzden eşim ne pahasına olursa olsun gidip ona siyah-beyazlıların en golcü oyuncusunun formasını satın almalıydı. Old Lady (Juventus'u bu şekilde de çağırırlar) Communal Stadı'na geldiğinde her maça gittik. Bir keresinde 1970 yılında Bologna ve Juventus İtalya Kupası çeyrek finali oynuyordu. Marino Perani'nin galibiyet golünü attığında ben Roberto'yu kaybettim. Ona ileriye gitmesi için izin vermiştim ama kalabalıkta ve kontrol bariyerlerinde sıkışıp kalmıştım. Kalabalığa tutuldum ve onu hiçbir yerde göremedim. Stad hıncahınç doluydu ve sonunda nihayet gitmeye niyetlenirken onu bir kadının elinden tutmuş vaziyette ağlarken gördüm. Zavallıcık! Henüz çok küçüktü, 6 yaşında bile değildi.¹

Bu sözlerden küçük Roberto'nun dünyanın diğer hemen hemen tüm çocuklarında bulunan benzer hikâyeleri yaşayıp idrak ettiğini söyleyebiliriz. Yine de ben bu yazıda Roberto Mancini'nin neden kalması gerektiği konusu üzerinde yoğunlaşacağım.

Futbol çalıştırıcılarının hünerlerinde muhtelif yönler bulunur. Kimisi oyuncuyu iyi seçer, kimisi takımı iyi yapar; kimisi ise taktiği iyi belirler. Bunların hepsinin tek bir adamda toplandığını görmek ne âlâ! Bu nedenle ben her çalıştırıcının eksik yönleri olduğu görüşünü savunurum. Fakat nasıl sahada oyuncular birbirlerinin açıklarını izale edebiliyorlarsa aynı zamanda hocalarının da açıklarını izale edebilirler. Sahada disiplinli bir takım gördüğünüzde bu övgü o takımın hocasına da yansır. Aksi bir görüntü ise zıt bir eleştiriyi beraberinde getirir.

Benim basit sezon tanımlamama göre Galatasaray Mancini yönetiminde bu yılı başarılı geçirdi ama futbol olarak 'eksik' kaldı. Terim kalsaydı Galatasaray'ın durumu ancak devre arası transferlerine bakardı. Buna mukabil, ben Terim ile Galatasaray'ın Şampiyonlar Ligi'nde bir üst turu görmeyeceğini fakat ligde daha iyi işler çıkarabileceği kehanetinde bulunmuştum. Bu arada devre arasında yapılan transferlerin kimin önerisi ve onayıyla yapıldığını da gerçekten merak etmiyor değilim. Bu başarısızlık baş gösterdiğinde Galatasaray bir de Bruma ve Aydın Yılmaz gibi kanat oyuncularından mahrum kaldı.

Mancini'nin deplasmanda kötü bir imaj çizmiş olması takımın oynadığı oyun ile ilişkilendirilmemeli. Türkiye'de deplasman maçları daha çok sonuç odaklı ele alınır. Bursa ve Eskişehir'e birer puan ile bakılır. Yani Terim'in dediği gibi, "yenilmiyorsan kaybetmeyeceksin." Terim ile Galatasaray şampiyon olduğu iki yılda deplasmanda oyun olarak çok kötü maçlar çıkarmasına rağmen üç puanı almasını bildi. Bu yüzden Galatasaray'ın bu yılki deplasman sorununa 'psikolojik' olarak yaklaşılmalı.
Takımın geçtiğimiz yıllara nazaran liderlik koltuğundan uzun haftalar mahrum kalışı bana göre önemli bir 'psikolojik' sebeptir. Son iki yılda Galatasaray şampiyonluğunu ligdeki liderlik konumunu koruyarak elde etti. Bu yıl ise Galatasaray ezeli rakibi Fenerbahçe'nin son dakikalarda kazandığı etkili maçlarla daha ilk haftalardan gerilere düşmüştü. Mancini ile her ne kadar takımı toparlamaya çalışsa da Fenerbahçe fırsat vermedi ve ligde haklı bir şampiyonluk elde etti.

Peki Galatasaray taraftarının gelecek sezondaki beklentisi nedir? Mancini bu beklentileri karşılayabilir mi? Galatasaray yönetimi ve taraftarı ona bir sene daha güvence verebilir mi? Bu soruları elbette yanıtlamak ve bir sonuca varmak gerekir.

Fenerbahçe'nin elde ettiği şampiyonluk ile kazanılan liglerin rakamları eşitlenmiş oldu. (19-19) Elbette Galatasaray hedefe rakibinden önce varmak isteyecektir. Ve Galatasaray taraftarının bu konuda bir heyecanının olduğu açıktır.

Öncelikle şunu söylemem gerekir ki Mancini geldiği günden bu yana yön verdiği bu takımda bir yılı daha hak ettiğini, elde ettiği kupa ve Şampiyonlar Ligi'ndeki üst tur başarısı ile kanıtlamıştır. Ona verilecek fırsat hususunda karar yönetime aittir. Çünkü taraftarın bu konuda yarı-yarıya bölündüğünü söylemek yanlış olmaz. Yönetim ise muhtemelen Mancini'nin kalmasına sebebiyet verecek meşruiyeti sağlamak için takımın Şampiyonlar Ligi'ne doğrudan katılmayı garanti etmesini bekleyecektir. Eğer son hafta bu gerçekleşmezse, ben Mancini'nin geleceğinin ortada olduğunu düşünüyorum.

Manchester City yönetiminin Mancini döneminde yaptığı sarsıcı değişiklikler kulübe iki yıl içerisinde 40 yıldır kaldıramadığı kupayı kazandırmıştı. Yapılan transferlerin elbette bu şampiyonlukta büyük bir etkisi vardı. Fakat oyuncularla oluşan sorunlu ilişkiler ve Avrupa'daki başarısızlık taze bir kanın gerekliliği görüşüne sebebiyet verdi ve bu sonuçlar Mancini'nin işine son verdi.

Aslında tersine Galatasaray'da Mancini ve oyuncular arasındaki ilişkilerin giderek düzelmeye başladığını görüyor gibiyiz. Fakat bu konuda gelecekte ne olacağını elbette bilemeyiz.

Bununla birlikte Mancini geçtiğimiz yılın aksine Şampiyonlar Ligi'ne kötü bir oyunla veda etti ve sahasında Kasımpaşa'ya 4-0 mağlup olarak Arena'nın geçmişine kötü bir anı bıraktı.

Ben Mancini'ye gerekli desteğin sağlanmasıyla birlikte, onun Galatasaray'a 20. Şampiyonluğu armağan edebileceğini düşünüyorum. Bu konuda alternatif bir isim üretmeye çalıştığımda ise çok fazla isimle karşılaşamıyorum. Mancini'nin bu kulübü ve ülkeyi idrak etmesi çok uzun sürmedi ve eğer fırsat verilirse, onun, önlemlerini erkenden alarak Galatasaray'ı bir yıllık aranın ardından zafere ulaştırabileceğini düşünüyorum.

Kaynaklar

1    Caioli, Luca, Roberto Mancini: A Footballing LIfe: The Full Story, Icon Books: 2013

Yorumlar

Popüler Yayınlar