Güle Güle Hücum Ustası (2008-2012)




















Joseph Guardiola'nın takımı, dün gece Vicente Calderon'da Athletic Bilbao'yu 3-0'la geçerek 14'üncü kupasına uzandı. Mayıs 2008'den bu yana bir düzene sokmaya, şekil vermeye ve geliştirmeye çalıştığı takımı dün gece ona kupayla veda etti. Şüphesiz bu takım sadece kazandıkları kupalarla anılmayacak; aynı zamanda gelmiş geçmiş en iyi takımlardan biri olarak hatırlanacak.

Başarıyı yönetmek, başarıyı kazanmak kadar önemlidir: Frank Rijkaard ve Pep Guardiola
Frank Rijkaard, Barcelona kulübüne uzun yıllar sonra başarıyı getiren adam olarak tanınır. Barcelona'nın toparlanma süreci tam olarak onunla başlamıştı. Ligde herşey kazanılmış ve buna ek olarak da Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu eklenmişti. Ancak bu başarılar bir mihenk taşı değildi. Barcelona gibi kulüpler sürekli kazanmak ve iyi yönetilmek zorundadır. Frank Rijkaard zirveye diktiği bu bayraktan sonra sürekli bir düşüş yaşadı; oyuncularla iyi geçinemedi. Oyuncular da problemliydi ve daha da önemlisi birer yıldızdı. Başarı kazanmışlardı. Birlikte uzun süre geçirdiğiniz bir toplulukla aranızda mutlaka sorunlar patlak verir. Ve yıldız oyuncuları yönetmek zordur çünkü onlar işler kötü gitse de kendilerine kucak açacak başka bir kulüp olacağını bilirler. Kısacası, sadece futbolu anlamak futboldan da anlamamaktır. Frank Rijkaard'ın Barcelona'da kazandığı başarılardan sonra düzeltemediği şey bu olmuştur.

Dönemin başkanı Laporta, bu tür sorunları göz önünde bulundurarak kulübün başına rezerv takımın çalıştırıcısı Pep Guardiola'yı getirdi. Frank Rijkaard aslında ona iyi bir takım bırakmıştı ama yukarıda bahsettiğimiz sorunlar Barcelona'nın kabul edemeyeceği şeylerdi. Guardiola öncülüğünü transfere ayırmak yerine Deco, Ronaldinho ve Eto gibi sorunlarda baş gösteren oyuncularla yolları ayırmaya verdi. Genç takımları çalıştırdığından ötürü kimi, nerede kullanacağını iyi biliyordu. Ve aynı zamanda elindeki oyuncuların ne gibi eksiklikleri olduğunu da. Hepsinde iyileşmeler yaptı. Lionel Messi'yi senede 50 gol atan bir adam haline getirdi. İniesta ve Xavi'yi pasın merkezine atadı. Pique, Busquets, Pedro ve Thiago gibi oyuncular onunla büyüdü. Dışarıdan yapılan transferlerde genel olarak başarılı oldu. Ve motivasyon konusunda da gayet kayda değer işler yaptı. Bu hamleler başarıyı kaçınılmaz kılıyor ama Guardiola'nın kazanma sanatı yalnızca değişiklik yapmak değil. Guardiola, dört sene içerisinde yalnızca Barcelona'ya değil, futbola çok fazla şey kattı. Elbette kastettiğim şey taktik. İyi bir taktik olmadığı sürece hiçbir motivasyon, hiçbir değişiklik, hiçbir atama işe yaramayacaktır. Guardiola, bu ufak çaplı temizlikten sonra kendisini tamamen oyun taktiği üzerine adadı ve fikirleri ortaya muhteşem organizasyona sahip bir takım çıkardı.

Pep'in Takımı
Barcelona, halihazırda 20-25 yıldır pası iyi yapabilen bir takım. Bu miras sürekli geliştirilmek amacıyla kulüpte kalıcıdır. Bana göre bu mirası en fazla geliştiren teknik adam Pep Guardiola olmuştur. Aynı zamanda Guardiola 20 yıl önceki takımda oynadığı için artı olarak bir tecrübesi bulunuyor. Geçmişten günümüze futboldan neyin değiştiğini, nelerin döndüğünü çok iyi kestirebiliyor. Tasarısını hep ileriye doğru yapıyor. Oyun içinde de, oyun dışında da. Guardiola'nın oyun taktiği bu şekilde temellendi. 4-3-3 düzenini kullandı. Küçüklükten beri öğretilen "Futbol topu benim namusumdur" cümlesini tekrarladı ve bir senede tam altı kupa kazandı. İsimler değişti, numaralar değişti ama kazanmak hiç değişmedi. Pas yapmak, hücum etmek hiç değişmedi. Ne kadar durdurmaya çalışsalar da.

Guardiola, son yılında sakatlıkların verdiği baş ağrısıyla yeni taktik düzen arayışlarına girdi. Oyuncuyken hocası Johan Cruijff'ün Barcelona'da kullandığı diziliş olan 3-4-3 düzenini ilk olarak Villareal maçında denedi ve takım şaşalı bir futbol sergileyerek rakibini darmadağın etti. 'Neden böyle bir değişiklik aradınız' diye sorulduğunda şöyle dedi: "Bu değişiklik rakiplerimizin bezdirici oyun taktikleri üzerine geliştirildi. Onlara bir cevap idi." Bu düzenle kötü dönemlerin yaşandığı oldu. Guardiola ısrarcıydı, puanlar kaybetti. Ama zor dönemde onu gerçekten iyi taşıdı. Barcelona, 3-4-3 ile orta alanda daha fazla yoğunluk kazandı ve daha fazla pozisyona girmeye başladı. Sanchez transferi ve elindeki oyuncular 3-4-3'ün statik görevlerini yerine getirebilecek düzeydeydi. Mourinho'nun Real Madrid'ine karşı deplasmanda 1-0 geriye düşüp Alves'i hücuma gönderen ve 3-4-3'e dönen Guardiola, rakibine 3 gol atıp maçı bitirdi.

Rossell döneminde Guardiola neye maruz kaldı?
Barcelona oynadığı güzel futbolla insanların hafta sonlarını ayırdığı birkaç saatlik bir etkinlik haline dönüştü. Pep Guardiola kazandıkça Barcelona da kazandı. Taraftar sayısı arttı; takım yeni sermayeler elde etti. Yeni anlaşmalar yapıldı. Formaya ilk kez reklam alındı. Yönetim bu tür şeyleri daha açık seçik bir şekilde dokumaya başlamıştı.

Guardiola'nın bugün neden yıpranıp ayrılmak istediğine dair Cruijff'ün birkaç ay önce verdiği röportajaj üzerinden gideceğim: "Sportif başarılara bakıldığında herşey kusursuz. Kulüp felsefenin getirdiği sonuçlar yıllarca kendisini yineliyor. Ancak şuan kulüp takıntılarının sadece kupa kazanmak olmadığını, bununla birlikte para kazanma yolları aradıklarını görüyorum. Benim için bu başka bir yol etrafında olmalı. Geçtiğimiz yıllarda para koşuşturması işin merkezi üzerinde değildi. Göndermek istediğimiz mesajın her zaman futbol olması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden, para terimlerinin içinde futbol yok, sadece yolun karşı tarafında var." 

Sürekli kazanan bir takım olduğunuzda futbol endüstrisi sizinle iyi ilişkiler geliştirmeye çalışır. Oynanan futbolla da bunca taraftar kazanmış bir takımı elbette rahat bırakmazlar. Formaya reklam alınması, sponsorluk antlaşmaları vb şeyler Guardiola'yı yalnız bıraktı. Özellikle Mourinho onu saha dışında yıpratabilecek bir numaralı kişiydi. Ağzı iyi laf yapıyordu ve bunu kullanmaktan çekinmedi. Hakemlerden bahsetti durdu, Guardiola'ya sataştı, ismini vermeden nükteler yaptı. İstediğini de aldı. Guardiola, yarı finalde Chelsea takımını eleseydi gerçekten ayrılmak ister miydi bilmiyorum ancak onu yıprattıkları kesin. Guardiola basın toplantılarında sürekli futboldan bahsetmek isteyen bir adam. Sadece son dönemini göz önünde bulundurduğunuzda futboldan ne kadar uzak konularını gündemine aldığını göreceksiniz. Barcelona kulübü bunu daha iyi analiz etmeliydi.

Guardiola'nın ayrılışı, bir çağın sonu mu?
Barcelona kulübü Guardiola yönetiminde müzesine tam 14 kupa koydu. Bu kadar kısa bir sürede böyle bir iş çıkarmak olağanüstü. Pekala takım kazanmaya devam edecek mi? Guardiola'nın muhteşem bir takım bıraktığı ortada. Bununla elbette birşeyler kazanacaklar fakat Guardiola çağının artık sona erdiğini biliyoruz. Barcelona, Guardiola gibi bir teknik adamı bir daha bulamayabilir. Guardiola futbolun yanında saha dışında bazı şeyleri kontrol etmesini çok iyi biliyordu. Üstelik onun A takımda yardımcılık yapmak gibi bir fırsatı yoktu. Ancak çocukluğundan itibaren kulüpte barınan bir insanın zamana ihtiyacı olmadığı ortadaydı.

Barcelona saha içinde olduğu kadar saha dışında da güçlü olmak zorunda. Tito'nun bu konuda ne kadar güçlü olduğunu bilmiyoruz. Guardiola'nın izini takip edeceği ortada ki bu zaten planlanmış birşeydir. Ancak bana göre bir devir sona ermiştir. Pep'in takımı çok farklı bir kalibrede anılacak. Sacchi'nin Milan'ı, Cruijff'ün Ajax'ı gibi kalibreler içerisinde.

Son olarak: Teşekkürler Guardiola
Pep Guardiola oyuncularıyla olan ilişkileriyle, oynattığı futbolla ve kazandığı başarılarla farklı olarak anılacak. Takımı yalnızca tarih sayfalarına değil, akıllara kazınacak. Bugün İspanya'nın iki turnuva şampiyonu olmasında onun da emeği çok fazla. Futbolda başarıyı isteyen pek çok takıma örnek oldu. Başarısızlıkla sonuçlanan olsa da böyle bir rol-model herkesin sahip olmak isteyeceği birşeydir. Güzel futbol kavramı dünyanın her yerinde her takımın sahip olmak isteyeceği şeydir. Bunu denemek bile güzeldir. Nereye giderse gitsin onun gibi çalışkan adamlar her daim başarılı olacaktır. Yeni bir takım almasını sabırsızlıkla bekleme dileğiyle: Güle Güle Hücum Ustası.

Yorumlar

Popüler Yayınlar