Türklerin ve Galatasaraylıların Arda'sı
Kaleci'nin penaltı korkusu yazarı Peter Handke bir yazısında şöyle diyor;
Futbol topunun yuvarlakligi, rastlantinin öngörülemez niteligini simgeler. Bir futbol maçi öncesi, bizim insani öngörülerimize göre söyle söyle olmasi beklenebilir, ama aslinda hiç bilemeyiz, futbolda her sey mümkündür, çünkü top yuvarlaktir. Seyirciler fiziksel açidan sahanin disinda da olsala dar, oyuncular gibi oyunun bir parçasidirlar. Bakmakla yetinen tiyatro seyircilerine benzemezler. Birer taraftar olup çikabilirler. Tiyatroda kim Hamlet'in taraftari olabilir?..
Amerika kampında 3 maç oynadı milli takımımız. Arda'nın burada daha iyi dripling attığını, daha rahat ve etkili oynadığını daha önce de belirtmiştim. Gel görelim ki bu artık başka bir hal aldı. Fenerbahçeli Rıdvan Dilmen son Amerika maçından sonra Arda için özel kaset bile hazırlatmış! Galatasaraylılar kıymetini bilsin diyor. Arda'ya iki farklı açıdan bakabiliriz. Birincisi Türklerin Arda'sı, ikincisi ise Galatasaraylıların Arda'sı!
Galatasaraylılardan başlayalım. Sezona güzel bir giriş, 2 liberonun önünde yapılan güzel asistler ve 5-6 maçta tribünlerin büyük kaptanı Arda Turan! Bir kaç yobazın Messi - Arda kıyaslamalarından sonra Ahmet Çakar'ın ağzına sakız olan Arda, tribünlerin desteği ile bu baskıyı atlatabiliyordu. Bir maç sonrası bu kıyaslamayı sorduğunda Arda "Messi Dünyanın en iyi futbolcusu" diyordu dilinin altından. Hayallerinin peşinden giden bu çocuğun tek dileği bir gün Galatasaray'da forma giyebilmekti elbette. Hagi'nin golünden sonra sol elinde top ve sağ elini havaya kaldırarak yumruğunu sıkan bu çocuğa "Futbolda en çok istemeyeceğin şey ne olurdu" diye sorulduğunda "Galatasaray taraftarının beni ıslıklaması olurdu" diyor. Fakat ne yazıkki işler yolunda gitmiyor ve Diyarbakırspor maçında bırakın ıslıklamayı, o hayalini gerçekleştiren çocuğun sevgilisiyle sinemaya gitmesi beste yapılıyor! Kimi gece aleminde, kimi sinema peşinde Galatasaray ruhu yokki hiç birinde diyorlar. Benim bir tane abim var, 40 yıldır bilir bu tribünleri. Maçlara giderdi. Şimdi yaş ilerledi, fakat televizyon başından izlemeye devam eder. Fenerbahçe maçında Arda sakatlığından ötürü yedek kulübesinde otururken dakikalar 60 civarıydı. "Ulan Arda yokken şu takımın ruhu yok" diye patladı birden. Halbuki 1-2 ay önce Rijkaard'a Arda'yı sorduklarında; "Arda o gün sahadaysa takım onun kazanma arzusundan, ruhundan etkileniyor ve daha istekli oynuyorlar" diyordu. Birbirini çekmiyor mu bu anlattıklarım ?... Nerede bu Galatasaray ruhu olmayan çocuk!
Futbolcu sadece futbol oynamaz. Onun özel hayatı, psikolojik sorunları olabilir. Arda'ya bu tramvayı yaşatan bu taraftar, belki bunu o çocuğa yaşatmasaydı şimdi Şamipiyonlar Ligini konuşabilirdik. Bu olaylardan sonra Caner ile yaşadığı kavga ve bir çok sorunun ardından bu taraftar dönüp bir aynaya bakmış mıdır? Amerika kampında Arda'yı izlerken götleri kalkıp, yavrum Arda be! dememiş midir? Hani nerede o ruhsuz Arda?
Göbek çıktı, kaptanlık ağır geldi gibi bahanelerin ardına saklanarak Arda'yı eleştiremezsin. Galatasaraylıların Arda'sı 50 küsür maça çıkmış bu yıl. Takım zaten 60 maç oynadı. Bunu da haber yapsana ey medya! Kaptanlık ve ağırlık; bu iki kelimeyi yan yana çekmek zordur. Çünkü pazuband en fazla 100 gram birşeydir. Saha içi, saha dışı kaptanlığından bahsediyorsanız; tünelde 35 yaşındaki ağabeylerine moral veren bir kaptanınız olduğunu görmüyor musunuz?
Hayatın cilvesi işte Arda'm. Senin kıymetini ancak gittikten sonra anlayacaklar. Belki senin yerine Emre Çolak'ı koyarlar, ama üzülme. Senin kıymetini bilen birileri daima olacaktır. Yürüyedur kaptan.
Yorumlar