Coronavirüs Salgını Sırasında Avrupa'dan Türkiye'ye Dönmeyi Nasıl Başardım?

2020 yılının henüz ilk üç ay içerisinde insanlığa yaşattıkları yenilir yutulur cinsten değil. Pek çoğumuz yaşananları anakronik bir eksende hatalı buluyor olabiliriz, ama bu, bir pandeminin tam ortasında bulunduğumuz ve tarihi bir olaya tanıklık ettiğimiz gerçeğini değiştirmiyor. Takvim yaprakları bugün 30 Mart 2020'yi gösteriyor. Gelin sizleri bu tarihten 15 gün öncesine götüreyim ve coronavirüs salgını veya pandemisi sırasında Avrupa'dan güç bela nasıl kaçmayı başardığımızın hikâyesini anlatayım.

Bu hikâye, esasında 5 Şubat'taki yüksek lisans tezimi başarıyla tamamlamam ile başlıyor. Mart ayının sonuna kadar geçerli olan vizemi değerlendirmek için Avrupa'da daha önce gitmediğim bir yere uçuş yapmayı ve kendimi bu şekilde ödüllendirmeyi planlıyordum. Avrupa'daki bazı şehirleri incelerken Mart ayındaki hava şartlarını göz önünde bulundurdum ve en uygun noktanın Barcelona olabileceğini düşündüm. Ancak yanıma bir arkadaş bulamadığım ve tek başıma seyahati riskli bulduğum gerekçesiyle elim bilet almaya pek yanaşmıyordu. Venedik de benim için önemli bir rota olabilirdi, ki bu şehri iki yıldan bu yana ziyaret etmeyi aklımdan çıkaramıyordum. Gel gelelim Venedik veya İtalya'nın diğer herhangi bir şehri 3 günlük konaklama için dahi oldukça pahalıydı. Almanya'daki akrabalarım aklımı çelerek beni yeniden Münih'e davet etti. Bu defa Almanya'nın farklı şehirlerini gezebilir, notlar alabilir ve bu şekilde ziyaretimi tamamlayabilirdim. Üstelik biraderim bana eşlik etmesiyle yalnız da kalmayacaktım. Böylelikle uygun fiyatlı biletleri satın alarak 10 günlük bir seyahat planladık. Seyahatimizden tam bir gün önce Türkiye'de ilk coronavirüs vakası görüldü. Almanya'da ise 11 Mart tarihi itibariyle salgın hızla büyüyordu, ancak yüksek paniğe sebep olacak seviyede değildi. Tedbir maksadıyla kendime ve biraderime birer adet tek kullanımlık ameliyat maskesi aldım ve havaalanındaki riski asgari seviyede tutmaya çalıştım.

Uçuşumuz yoğun türbülans nedeniyle tam bir felaketti. Uzun bir süredir bir uçuşta bu kadar tedirginlik yaşadığımı hissetmemiştim. Üç saatin üzerinde bir uçuşla Münih Franz Josef Strauss Havalimanı'na indik. Münih'te hava oldukça güzeldi ve insanlar da pek tedirgin görünmüyordu. Seyahatimizin birinci günü özlem giderme, hasbihal ve enfes yemeklerle geçti. İkinci günü bir bisiklet gezisi düzenledik ve İngiliz Bahçesi'nde (Englischer Garten) tur attık. Henüz hafta içi olması sebebiyle çok fazla insana denk gelmedik. Ancak bahçede spor kıyafetleriyle koşan, köpeğini gezdirmeye çıkan pek çok Alman görebilirdiniz. Bu arada fark ettim ki bisiklet turu, bence Münih'te yapılması gereken en önemli aktivitelerden biridir. (Aracıyla seyahat eden insanlar bisiklet sürenlere oldukça saygılı davranıyorlar.) 

Bisiklet gezintimiz sırasında yer yer durarak Isaar Nehri'nin fotoğraflarını çektik.

Bir sonraki gün Cuma'ydı. Kuzenim daha önceki ziyaretimizde göremediğimiz meşhur bir müzeye (Deutches Museum) bu defa gitmemiz gerektiğini söyledi. Biz de kapalı bir mekanda oturmak yerine bu müzeyi gezerek günümüzü doldurabileceğimizi düşündük. Gündüz vakti U-Bahn'a binerek şehir merkezine gittik. Oradan da yürüyerek Deutches Museum'a vardık. Müzeye ait bina ve ona bitişik olan kütüphane Isaar Nehri'nin üzerinde bir adaya kurulmuştu. Müzenin tam karşısında ise Avrupa Patent Ofisi'nin merkezi bulunuyordu. Kişi başı 14 € olmak üzere üç adet bilet satın aldık ve müzeye giriş yaptık. Müzenin giriş katında denizciliğe dair bir takım eserler sergileniyordu. Kanolar, balıkçı tekneleri, kürekli ve yelkenli gemilere ait maketler ve başka pek çok eser... Bir üst katta havacılık bölümü, daha da üst katlarda ise metalurji, oyuncak ve teknolojiye dair yığınla eser bulunuyordu. Sonradan öğrendim ki bu müze Avrupa'nın en büyük teknoloji ve bilim müzesiymiş. Kapanma saatine yakın bir vakitte müze gezimizi noktaladık ve müzeyi karayla bağlayan köprünün üzerinde fotoğraf çekilirken Türkiye'nin Almanya'dan uçuşları durdurduğu haberini aldık. Bir anlık şokla neler yapabileceğimizi düşünmeye başladık. İlk aklımıza gelen Münih'teki Türk Konsolosluğu'na başvurarak Türkiye'ye nasıl geri dönebileceğimizi sormak oldu. Ama çalışma saatleri sona erdiği için Pazartesi gününü beklemek zorundaydık. Bu arada vizemizin bitmesine iki hafta kalmıştı. Yani iki hafta içerisinde Almanya'dan çıkış yapmamız gerekiyordu ki uçuşların durdurulduğu o anda bu durumun gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyordu. Hafif serin bir Münih akşamında, yemeğimizi yedikten sonra neler yapabileceğimizi tartıştık. Ben, öğrenci olduğum için pek sıkıntı yaşamayabilirdim ama biraderimin çalıştığı şirket sorun çıkartabilirdi. Bu yüzden uçuşların Türkiye'yle kesilmediği farklı bir şehre giderek Türkiye'ye giriş yapabileceğini düşünüyordu. Mesela Saraybosna veya Atina... O akşam haberleri takip ederek yabancı havayolu şirketlerinin Türk vatandaşlarına bilet satmadığını öğrendim. Bu durumda böylesi bir ihtimalle Türkiye'ye giriş yapma fikri de ortadan kalkıyordu. En sağlıklı karar Pazartesi gününü beklemek ve konsolosluk ile görüşmekti.

Cumartesi günü Münih'in meşhur bahçelerinden birine, Westpark'a gitmeye karar verdik. Bu sırada Ulaştırma Bakan Yardımcısı, Avrupa'daki Türk vatandaşların Salı gününe kadar Türkiye'ye özel uçuşlarla dönebileceklerini açıkladı. Araçtan ineceğimiz sırada biraderim Pegasus'ta bir sonraki güne (Pazar günü) uçuş açıldığını ve biletlerimizin ücretsiz değiştirebileceğini söyledi. Pazartesi ve Salı günü ise uçuş görünmüyordu. Aynı anda biletleri değiştirerek Pazar günü öğlen Türkiye'ye erken uçuş yapmaya karar verdik. Westpark'ta kuzenlerimizle eğlenceli ve kısa bir gezintinin ardından çeşitli Alman çikolataları satın alabileceğimiz markete gittik ve buralarda alışverişimizi tamamladık. O akşam Almanya'da bazı marketlerde peçete, tuvalet kağıdı ve hijyen ürünleri yavaş yavaş boşaltılmaya başlamıştı. Yani coronavirüsün neden olduğu tedirginlik Bavyera'nın başkenti Münih'te ve Almanya'nın diğer bölgelerinde giderek artıyordu. Vaka sayısı ise 5000'nin üzerindeydi. O akşam bavullarımızı hazırladık ve 4-5 saatlik bir uykunun ardından güneşli bir Münih sabahına uyandık. Güzel bir kahvaltı yaparak havaalanına doğru yola koyulduk.

Şekil 1: Uçuşumuzun 18:45'e ertelendiğini gösteren bilgi panosu
Pegasus'a ait standa bavullarımızı teslim ettikten sonra giriş yapacağımız kapıya yöneldik. Bu sırada uçuş bilgisini gösteren elektronik panoda öğle saatiyle 12:20'de gerçekleşmesi gereken uçuşun 18:45'e ertelendiğini fark ettik. (bkz. Şekil 1) Ama yine de tedbirli davranarak içeride beklemeye koyulduk. Pasaport çıkış mührümüz vurulduktan sonra uçağın normal saatte kalkacağını öğrendik. Uçakta toplamda 96 kişi bulunuyordu ve uçağımız daha fazla yolcu almak için beklediği halde, havaalanı yalnızca 15 dakikalık gecikme verebilmişti. Yolculuğumuz sırasında hostesler elimize bir sağlık raporu tutuşturarak kağıtta gerekli yerleri doldurmamız gerektiğini söyledi. Formdaki bu kağıtta isim-soyisim, adres, ve sağlığımızda ilgili kuru öksürük, baş ağrısı gibi herhangi bir şikayetimizin olup olmadığı şeklinde sorular mevcuttu. Bunları doldurduktan sonra Türkiye'ye giriş esnasında pasaport kontrolü yapan memurlara teslim etmemiz gerektiğini söylediler. 3 saatlik rahat bir uçuşun ardından İstanbul'a vardık. Hava oldukça soğuk ve yağmurluydu. Uçaktaki bütün yolcular pasaport kontrol noktasına daha erken varabilmek için birbiriyle yarışıyordu. Termal kameraların önünde yürüyerek pasaport kontrol noktasına vardık. Sıra bana geldiğinde nereden geldiğimi sordular ve Almanya olduğunu öğrenince sağlık standına giderek rapor almam gerektiğini belirttiler. Tam oraya doğru yürürken standdaki sağlık çalışanlarının bu kalabalık insan grubuyla baş edemeyeceğini anlarcasına bizi yeniden kontrol noktasına yönlendirdiğini fark ettim. Bu uygulama muhtemelen Umre'den dönen bir hacının coronavirüs testinin pozitif çıkmasından hemen sonra başlatılmıştı ve ülkeye girenlerin sağlık durumlarından haberdar olmak istiyorlardı.

İstanbul'a iniş yaparken uçakta çektiğim bir fotoğraf

Memurlar bize 14 gün karantinada kalmamız gerektiğini tavsiye ederek pasaportumuza kaşe bastılar ve bu şekilde Türkiye'ye giriş yaptık. Bizden bir gün sonra Münih'ten dönmek isteyenler konsolosluğa başvuru yaptılar ve Türkiye'ye özel uçaklarla getirildikten sonra yurtlarda karantina altına alındılar. On günlük Almanya seyahatimizin beş güne düşmesi ve orada tam bir aydan fazla süre mahsur kalma ihtimalimiz işte bu şekilde ortadan kalktı. Bu bir ay muhtemelen iki veya üç aya kadar çıkabilirdi. Nitekim coronavirüs halen Almanya'da ve Türkiye'de hızla yayılmaya devam ediyor.

30 Mart 2020 tarihi itibariyle, ev içerisindeki karantina süremiz sona erdi. Bu süre zarfında bağlı bulunduğumuz sağlık ocağı bizi her gün arayarak veya mesaj atarak bir şikayetimizin olup olmadığını sordu. Ee biz de "Sakin ol champ... Evdeyiz. Bir şikayetimiz yok." diye her gün rapor verdik. Gerçekten de öyle oldu. Artık virüsü Almanya'da değil de Türkiye'de kapma ihtimali her gün düşünce boşluğumu dolduran tuhaf bir ironi... Bu arada bizimle eş-zamanlı olarak Avrupa'da seyahat Türk turistlerin bizden daha az şanslı olduğunu söyleyebilirim. Sağlıcakla ve virüs yok olana dek evinizde kalmanız dileğiyle.

Yorumlar

Popüler Yayınlar