Bir İnancın Hikâyesi: Mustafa el-İbadî ve İskenderiye Kütüphanesi

İskenderiye Kütüphanesi'nden bir görüntü

Modern tarihin en hüzünlü sorularından biri şudur: İskenderiye Kütüphanesi'ne ne oldu? Bilim insanları bu soruya cevap vermek ve bir suçlu bulmak için yıllarca tartıştılar. Çünkü bu kütüphane, yalnızca yazılmış binlerce kitabı değil, aynı zamanda çok değerli bazı 'müzelik' eserleri ihtiva etmesi nedeniyle yüzyıllar boyu korunması gerektiği düşünülen büyük bir başyapıt idi. Mutlak bir suçlu bulunsaydı, bugün o milletin varisleri muhtemelen bugün Hitler'in adını duyduğunda yüzünde bir kızarıklık beliren Alman toplumunun hâline dönüşebilirdi! Kütüphanenin akıbeti hakkında bugüne dek binlerce makale yazıldı, onlarca belgesel çekildi. Sadece bu ilgi dahi, onun öneminin ne denli yüksek olduğunun bir işaretidir.

Antik Yunan'da bilginin kaynağı olduğu düşünülen Müz Tanrıçaları (Muses, Mousa veya Moisa) adına bir ziyaretgâh ve bir araştırma kütüphanesi kurulması fikri elbette Yunan aydınlanmasından sonra gerçekleşmiştir. Yunanlar ya da kendi deyişleriyle Helenler, komşularının başarılarından oldukça etkilenmiş ve doğunun bu bilgi birikimine sahip olmak için Mısır'ı kendileri için bir durak görmüşlerdir. Tarihin babası olarak bilinen Herodot, felsefeci Plato, Theophrastus, Cnidus ve daha nicesi bilgilerine bilgi katmak için Mısır'ı ziyaret etmişlerdir. 

Batının yüce fatihi Büyük İskender, Makedonya topraklarından Hindistan'a ulaşan fütühât hareketini başlattığında, tarih sayfaları, İsa'nın doğumuna daha 334 yıl olduğunu belirtiyor. İskender sadece engin coğrafyaları almakla kalmıyor, onları keşfetmek, tanımak ve bilmek istiyordu. Müsteşarlarına, komutanlarına ve bilginlerine fethettiği ancak daha önce üzerine yazılıp çizilmemiş, haritalandırılmamış bu bâkir topraklar hakkında bilgi toplamasını emrediyordu. Strabon'un kaydettiğine göre Eratosthenes, bu fütühatı 'coğrafya ilmine katılmış çok önemli deneysel bir ilâve' olarak kaydediyordu. Çok geçmeden dünyanın ilk ve en önemli atlaslarından biri Ptolemaus tarafından, 150 dolaylarında kaleme alındı: 'Geography' İskender'in entellektüel ilgisi, Pers topraklarındayken İranlı bir kadınla evlenmesinden dahi anlaşılıyor.

Peripatetik okulunun önemli temsilcilerinden ve eski Atinalı bir siyasetçi olan Faleryonlu Demetrius (ö. İ.Ö. 280) kütüphanenin kurulmasında tartışmasız en önemli müteşebbistir. Atina'da iktidarı kaybettikten sonra I. Ptolemaus'a sığınan Demetrius kralın müsteşarı olmayı başardı. Engin bilgi ve tecrübesi sayesinde kral, onu bir müze ve kütüphane kurmakla görevlendirdi. Aristeas'ın mektuplarında bu teşebbüsün 'evrensel bir kütüphane' kurmak olduğu açıkça ifade edilmiştir. Demetirus, bu girişimi için kral tarafından büyük bir bütçeyi kullanmakla yetkilendirilmiştir.

Eski İskenderiye Kütüphanesi'nin bir tasviri
Kütüphane içerisinde yer alacak olan kitapları bulmak işin en önemli parçasıdır. Bunun için bazı entellektüeller satın alım yoluna başvurmuştur. Örneğin Lyceum'un başında bulunan meşhur coğrafyacı Strabon'un öğrencisi Philadelphus, Aristo'nun kitaplarını satın alarak bu kütüphaneye kazandırmıştır. Bir diğer yöntem ise 'kitap avcılığı'dır. İskenderiye limanı, Mısır'ın ve Akdeniz'in en önemli limanlarından biridir. Bu limana gelen yükler içerisinde eğer bir kitap bulunursa, hemen ona el konularak kütüphaneye dahil ediliyor veya istinsah ediliyordu. Örneğin III. Ptolemaus Atina devlet arşivinde yer alan ve önemli Helen şairleri tarafından yazılan bazı şiirleri kopyalamak için eski gümüş paralarından bazılarını ipotek ettiriyor ve istinsah işi tamamlandıktan sonra aslını muhafaza edip kopyalarını gönderiyor, ceza olarak ise ipoteğini kaybediyordu. Doğrusu şu ki, İskenderiye Kütüphanesi için en önemli kitap deposu o dönemde Atina ve Rodos idi. Bu kütüphanede yalnızca Yunanca değil, başka uluslara ait pek çok kitap da dahil ediliyordu. 3'üncü Ptolemaus döneminde, kitapların fazlalığı sebebiyle yeni bir binaya gereksinim duyulmuştur. Şehrin güneyinde Serapeum ismiyle inşa edilen bina, bu amaca uygun bir kütüphane olarak kullanılmıştır.

En eski kayda göre bu kütüphanede 200,000 civarında kitap birikmişti. Ortaçağ muharrirlerinden John Tzetzes, dışında 42,000, içinde ise 400,000 karışık kitap bulunduğunu bildiriyor, bunlardan 90,000 kadarının karışık olmadığını (tek bir kitap olduğunu) belirtiyordu. İsa'dan sonra 2'inci ve 4'üncü yüzyıllar arasında kütüphanede en yüksek kitap sayısı 700,000 olarak ifade edilmiştir.

Kütüphanenin talihsiz kaderi bugün dahi sorgulanıyor. Serapeum adındaki ikinci kütüphane Hıristiyanlığın 4'üncü yüzyılında piskopos Theophilos tarafından yaktırılmıştı. Diğer Kraliyet Kütüphanesi'nin ise 7'inci yüzyıldaki Arap-İslâm fütühatına kadar var olup olmadığı en önemli tartışma konusu olarak karşımıza çıkıyor. Buradaki en önemli iddia, İskenderiye Kütüphanesi'nin ikinci İslâm halifesi Ömer ibn Hattab ve onun Mısır valisi Amr ibn As zamanında tahrip edildiğiydi. Güya Amr İbnü'l-As, şehir hamamının ısınması için İskenderiye Kütüphanesi'ndeki kitapları yaktırmıştı. Bu iddiayı ortaya atan meşhur Hıristiyan tarihçi Ebulferec İbrî'dir. (ö. 1286) Kâtib Çelebi kaynak göstermeden bu bilgiyi aynen Mizanü'l-Hakk isimli eserinde yer vermiş ve bizde de meşhur olmuştur. Ancak ilk muhalif görüş, Bağdatlı Müslüman bir hekimin Mısır tarihine dair kaleme aldığı satırlarda ifade edilmiştir. Bu hekimin adı İbnü'l-Lebbad'dır (ö. 1231) ve onun görüşünü İbnü'l-Kıftî (ö. 1248) de tekrarlamıştır.

Her ne kadar 21'inci yüzyılda bu tartışmalar duraksasa da, bilim insanları iki kütüphanenin Arap-İslâm fütühatından önce, farklı dönemlerde tahrip edildiğini belirtmişlerdir. Kraliyet Kütüphanesi İsa'nın doğumundan önce 48 yılında, Mısır'da Kleopatra ve kardeşi 13'üncü Ptolemaus arasında çıkan sivil savaştan etkilendi. Üstelik bu savaşa Roma İmparatoru Julius Caesar de dahil olmuştu. Kleopatra'nın yanında yer alan Caesar, gemilerle şehri kuşatma altına aldı. Ptolemaus tek çareyi gemileri yakmakta gördü. Plutarch'ın ziyareti ve yazdıkları bu durumu kanıtlar niteliktedir. Plutarch bu yangında tersanenin ve Kraliyet Kütüphanesi'nin yok olduğunu ifade etmiştir. Benzer bir şekilde Strabon da dolaylı bir şekilde büyük kütüphanenin kaybından duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir.

İade-i İtibar: İskenderiye Kütüphanesi'nin Yapılışı

10 Ekim 1928'de Kahire'de Mustafa Abdülhamid el-İbadî isminde bir alim dünyaya geldi. İskenderiye Üniversitesi'nde eğitim gördü ve 1960'da Cambridge Üniversitesi'nde doktorasını tamamladı. İskenderiye'ye geri döndü ve Yunan-Roma tarihi üzerine dersler vermeye başladı. Aynı üniversitede profesörlük ünvanı elde etti. 1972'de antik dünyanın bilgi deposu olan İskenderiye Kütüphanesi'nin modern olarak yeniden inşa edilmesi sorumluluğunu üstlendi. İskenderiye valisi ve Mısır hükümeti ile müşterek çalışarak yapılacak binanın planları üzerinde çalışmaya başladı. 1986'da UNESCO onun bu girişimini destekledi. Dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek, İskenderiye Üniversitesi Rektörü Lotfy Dowidar projle özel olarak ilgilendi. Norveç'teki meşhur mimarlık şirketi olan Snøhetta ile beraber çalışıldı ve inşaat 1989'da başladı. 80,000 metrekarelik bir alana kurulan 11 katlı İskenderiye Kütüphanesi 2001'de tamamlandı ve bir sene sonra kullanıma açıldı. 

Mustafa el-İbadî'nin bir fotoğrafı

Bugün İskenderiye Kütüphanesi 8 milyondan kitap barındırıyor. Kütüphanede dört müze, bir gezegenevi, birkaç sergi ve 4000 kişilik geniş bir okuma salonu mevcut. Snøhetta ilk ödülünü bu mimari eserin yapımını tamamladıktan sonra elde etti. 

Üzerinden bin beş yüz yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen inşa edilen bu eser gösteriyor ki insanoğlu, geçmişin taşıdığı izleri geleceğe iade edecek kadar onurlu bir şahsiyettir. Bu gerçeği bize hatırlatan Mısırlı tarihçi Mustafa el-İbadî'ye şükran ve minnetle.

Ekler








İskenderiye Kütüphanesi'nin dış cephe oymaları
Jorunn Sannes ve Kristian Blystad tarafından yapılmıştır.




Yorumlar

Adsız dedi ki…
Çok başarılı bir yazı. Ellerinize sağlık. Tebrikler.
Adsız dedi ki…
Çok faydalı bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık. Usta kaleminizi ve emeğinizi kutlarım. Güzel yazılarınızın devamını dilerim.

Popüler Yayınlar