Galatasaray Basketbol Takımı



Final serilerinde üç maçı salonda seyretme fırsatı buldum. İnanın bana, hayatımda ilk kez bu tip bir olaya rastlıyorum. İzin verin anlatmaya başlayayım. Başlarda maçı izlemeye gitmeyi düşünmedim. Bir arkadaşın işinin çıkması üzerine telefonla aniden o akşam kendimi Sinan Erdem'deki final serisinin ikinci maçında buldum. Maça beş Fenerbahçeli arkadaşımla birlikte gittim. Başlarda  Fenerbahçe için işler iyi gitti ve yüzdeli sayılarla bir anda fark yakaladılar. Takımın ilk maçı farklı kaybetmesi, Kaya Peker'in demeçleri gibi etkiler var elbette. Daha sonra Haluk Yıldırım'ın üçlükleriyle Galatasaray toparladı ve 5 sayı farkla öne geçti.. Devre oldu ve arkadaşlarıma takılarak "Nasıl gidiyor maç?" diye sordum. Hiçbiri cevap vermedi. Maç son saniyeye kadar sıkıntılı geçmişti. Sonunda bitmiş ve Fenerbahçe kazanmıştı. O an nedense Liverpool ile Anfield'da oynanan 3-2'lik efsane maçı anımsadım. Avrupa Şampiyonu Liverpool'un kaptanı Steven Gerrard korner bayrağının hemen yanında topu ezerek vakit geçirmeye çalışıyordu. Birden kiminle oynadıklarını fark ettiler. Bu iki karşılaşmanın ortak özelliği bana göre şuydu: Rehavet, hiçbir zaman iyi birşey olmayacak ve karşınızdaki rakibe saygı duymadığınız sürece asla gerçekten kazanamayacaksınız.

2-0 giden serinin üçüncü maçı Abdi İpekçi'de. Maç aslında tribün desteğiyle rahat gidiyor. Ama saçma sapan kaçan toplar ile 5. set sonunda Galatasaray galibiyete uzanıyor. Son dakikaları ekran başında bir çok Galatasaraylı benim gibi izleyemiyor. Seride durum 2-1.

Dördüncü maçta bir kez daha salondayız. Müthiş bir destek var. Maç devreye kadar ortalarda gidiyor. Galatasaray farkı açamıyor, Fenerbahçe ilerleyemiyor. Kritik set üçüncü set. Fenerbahçe çok iyi bir performansla üçüncü sette arayı açıyor ve Galatasaray'ı geride bırakıyor. Dördüncü set için umut var. Galatasaray yine tüm gücüyle saldırıyor. Jerry Jahnson'un attığı iki üçlük ile fark 8'e iniyor. Fenerbahçe fazlasına izin vermiyor ve maç kopuyor. Galatasaray toparlanamıyor. Abdi İpekçi'de benim gibi bir çok taraftar büyük bir hayal kırıklığına uğruyor.

Andric'e sinirliyim. Çok fazla sinirliyim. Tribünde maçı beraber izlediğimiz arkadaşlara "Kalkın gidelim" diyorum. Ama gitmiyoruz. Salonda yaklaşık 300 kişilik bir grup taraftar kalıyor. Maç bittiğinde alkışlarla gönderdikleri oyuncuları "Cimbom buraya" sesleriyle bir kez daha salona çağırıyorlar. Galatasaraylı sporcular yine geliyor. Oktay Mahmuti'ye büyük destek var. Tüm oyuncular bir kez daha alkışlanıyor. Hepsine teker teker katılıyorum. Tribünler maçın belkide en kötüsü Andric'i çağırıyor bu defa. "Luksa Andric" sesleriyle büyük bir sevgi yumağı... Herhangi bir takımda oynasaydı onun sırtından formayı almışlardı! Maçtan sonra uğradığımız Tophane'de vakit geçirirken, arkadaş birden haberi veriyor: "Luksa Andric taraftarın desteğinden sonra ağlamış!" Aslında görülenler sadece bunlar değildi.

Video: Galatasaray - Fenerbahçe, serinin dördüncü maçı sonrası Abdi İpekçi Spor Salonu

Luksa Andric o gözyaşlarından bir kaç gün sonra çıktığı final maçında bir örtü çekiyor Fenerbahçe'nin üzerine. 20'nin üzerinde sayı. Büyük performans. Ermal üçlük deniyor ve isabet buluyor. Shipp, son saniye basketiyle iki saniye önce çalınmayan faulün acısını çıkarırcasına Sinan Erdem'in üzerine çöküyor. Bundan sonra Fenerbahçe şampiyon olur olmaz, ben Galatasaray ile neden gurur duyduğumu bir kez daha yaşayarak anlıyorum.



Düşünün, bir takım evinde şampiyonluk maçına çıkıyor ve tüm kutlamalar tamamlanmış. Ermal Kurtoğlu "Salondaki balonları görünce daha fazla motive olduk" diyor. Bir naylon var tepede, içerisinde balonlar. Muhtemelen kürsüde kupa kaldırılırken bırakılacaktı onlar. Bırakılmıyor. Galatasaray bırakmıyor.



Oktay Mahmudi özel bir insan. Gerek hocalığı, gerek insani kişiliği ve becerisiyle. Bazen oturup sadece seyretmek istediğiniz adamlar vardır... Benim için öyle! Düşünün, saha içinde yanlış seçimi yapıyor ya da bazen hiç yapamıyorsunuz, ama kenarda sizi her zaman destekleyen bir koçunuz var. Caner Topaloğlu dördüncü maçta iki kez üst üste top kaybı yapıyor, Mahmuti oyuncu değişikliği yaparken Caner üzüntüyle reklam panosunun arkasından çıkmaya çalışıyor. Mahmuti yanına gidiyor ve elini omzuna atıyor. O an herşeyin sıcaklığını hissediyorsunuz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar